ERGENEKON ve Balyoz davalarında tutukluluk hallerinin fazla uzamasının yarattığı huzursuzluk belli. Elbette tutuklu her sanığın hukuki durumu aynı değildir. O halde tutukluluk sürelerinin de ona göre olması gerekmez mi?
Bu konuda kamuoyunda oluşan rahatsızlığı Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Yardımcısı Arınç ve Adalet Bakanı Ergin birkaç defa dile getirdiler. HSYK’nın da bu durumdan rahatsız olmaması mümkün mü? Evet, HSYK da sanıklardan “hukuki durumu tahliyeye müsait olanların” hâlâ tutuklu olmalarından rahatsız... Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur “Ben hâkim olsam, milletvekili seçilenleri bırakırdım” diye açıklama da yapmıştı. Ancak karar yetkisi yalnız hâkimlere aittir. Hâkimlerin işlemlerine yürütme organı karışamayacağı gibi HSYK da karışamaz, Yargıtay bile karışamaz. Yeni üyeler atanıyor Çözüm, davaları hızlandırmaktır. Bu amaçla, Ergenekon ve Balyoz davalarına bakan özel yetkili mahkemelere birer yedek üye hâkim atanacak. Bu takviyeyi mahkemelerin kendileri istedi, HSYK da kabul etti. Çok büyük bir ihtimalle bu hafta, düşük bir ihtimalle, yetişmezse mutlaka gelecek hafta bu atamalar yapılacak. Birer ilave hâkim atanması davaları hızlandırır mı? “Evet hızlandırır. Videoya kaydedilen duruşmaların tape edilmesi çok zaman alıyor, davalar bir ay, bir buçuk ay öteye atılıyor. Yeni hâkim tape işini üstlenerek davaları süratlendirebilir. Yeni hâkim yedek üye olarak çalışacağı için de bir hâkimin mazereti halinde duruşmalar ertelenmez. Dosyaların tetkiki de hızlanır...” Burada akla gelebilecek bir “şüphe”, atanacak yeni hâkimleri HSYK’nın nasıl seçeceğidir. “Bu konuda teamüller var. Evvela İstanbul hâkimleri arasında atanma isteğinde bulunmuş olanlara öncelik verilecek. Yeterli talep yoksa yine İstanbul hâkimleri içinden kıdem, performans gibi ölçülere göre atama yapılacak.” Şunu da belirteyim, yargılamaları hızlandırmak için bütün özel yetkili mahkemelere yedek üye atamaları yapılacak. Hukukun felsefesi Ceza hukukunun birinci felsefi ilkesi suçun cezasız kalmaması, ikinci ilkesi ise tutuklama gibi “tedbir”lerin ve ceza gibi yaptırımların “ölçülü” olmasıdır. AİHM içtihatlarında “ölçülülük” ilkesi temel bir kavramdır ve ayrıntılı olarak anlatılır. Hukuk biliminde çok önemli bir sorun da şudur: Bir fiil hangi hallerde “muhalefet etme özgürlüğü” sayılır, hangi unsurların eklenmesi halinde “darbeye hazırlık eylemi”ne dönüşür?! Hukuken çok tartışmalı olan bu konuda, “şiddet” bağlantısının ve “darbe kastı”nın bulunup bulunmaması önemli bir kıstastır. Yazılan bir kitabın darbecilerin işine yaraması yazarını suçlu kılmaz. Suçlu sayılması için bu kasıtla yazdığı ve niteliğini bilerek organik ilişki içinde bulunduğu kanıtlanmalıdır. Öteden beri üzerinde durduğum bir konu da şudur: Doğrudan şiddet bağlantısı yoksa tutuklu bir sanığın milletvekili seçilmesi halinde tahliye edilmesi gerekir. Tutukluluğunun devam ettirilmesi onun yasama görevi yapmasına engel olmaktır, milli irade kavramıyla bağdaşmaz. Yıllarca Emile Zola’dan alıntı yaparak “Cumhuriyet’in şerefi adaletidir” diye yazdım; demokrasinin de şerefi adaletidir. Bu davalara siyaseten elbette “taraf” olarak bakabiliriz... Ama hukuki bakış mutlaka “tarafsız” ve “ölçülü” olmalıdır.