Paylaş
Osmanlı’da da Cumhuriyet’te de basının hür olduğu dönemler kısa aralıklardır.
AİHM gazetecinin tutuklanmasını “özgürlüğün caydırılması” olarak tanımlar, bizde ise pek çok gazeteci tutuklu.
Öncelikle, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dünkü sözlerine bakalım:
“Gazetecilerin her zaman tutuksuz yargılanmasının doğru olduğunu söylemişimdir. Şimdi de gazetecilerin tutuksuz yargılanmasının daha doğru olacağını düşünüyorum.”
Bir gazeteci ve hukukçu olarak Sayın Gül’ü bu açıklamasından dolayı kutluyorum.
TEMELDEKİ SORUN
İktidar diyor ki, Türkiye’de gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklanan kimse yoktur; bunlar “terör örgütü” ve “casusluk” gibi suçlardan tutuklanmıştır...
Temeldeki sorun şudur: Mahkemeler bu kavramları siyasi iktidarın söylemine göre mi tanımlıyor, yerleşik içtihatlar ve evrensel hukuktaki tanımlara göre mi?!
Önceleri vesayetin, sonra cemaatin şimdi siyasetin söylemlerine göre maalesef!
Türkiye’de yargının her devirde en önemli sorunlarından biri bu oldu: “Ergenekon terör örgütü” nasıl tanımlanmıştı?!
Yerleşik içtihatlara göre değil, önceden kararlaştırılmış bir amaca göre; cemaatin “devleti ele geçirme” amacına göre.
İnsanların iş ve siyasi tercihleri sebebiyle kurdukları yoğun ilişkiler, hatta Genelkurmay içindeki formel ilişkiler “örgüt bağlantısı” sayılmıştı!
‘ERGENEKON’ GİBİ
O zaman yazı ve CNN Türk’teki programlarımda “örgüt” kavramının böyle çarpıtılmasını çok eleştirmiştim. “Örgüt kavramının muğlak olması ölçüsüz suçlama ve tutuklama işlemlerine yol açıyor” diye yazmış, savcı ve hâkimlere, Prof. İzzet Özgenç’in “Suç Örgütleri” kitabına bakmalarını tavsiye etmiştim. (19 Eylül 2012)
Bugün yine tavsiye ediyorum.
15 Temmuz darbe teşebbüsünü soruşturan ve FETÖ’nün gizli örgütünü ortaya koyan savcıları hem hukuki dikkatleri hem araştırma enerjileri bakımından tebrik etmek gerekir.
Fakat “örgüt” tanımı hukuka aykırı olarak çok genişletilince yaygın mağduriyetler yaratıldı.
Basında iktidara yönelik sert eleştiri ve aleyhte haberler alt alta konuluyor, “adeta terör örgütünün yayın organı haline geldi” diye suçlanıyor!
Halbuki sert ve sürekli muhalefet demokratik bir haktır; bu konuda AİHM içtihatları çok açıktır.
Bu yayınların “örgütsel” faaliyet olduğunu iddia edebilmek için yazı ve haber dışında somut deliller gerekir.
Bu deliller olmadığı halde bu iddialarla tutuklamalar yapıldı.
İÇTİHAT DEĞİŞİKLİĞİ
İçtihat değişikliği yoluyla da suç tanımı değiştirildi. Enis Berberoğlu’nun dosyasında “casusluk” konusunda, yerleşik içtihatlara göre, bırakın “makul şüphe”yi, bir emare bile yok.
Cumhuriyet’te yayınlanan belgeleri Berberoğlu temin etmiş sayılsa bile en fazla “gizli belge yayınlamak” suçu olurdu.
Fakat Yargıtay içtihat değiştirdi, terör ve diplomatik sıkıntı ortamlarında “casusluk” sayılır dedi ve 25 yıl hapis verildi!
Halbuki suç tanımındaki bu esaslı değişlik ancak kanunla yapılabilirdi ve geriye yürümezdi.
Nazlı Ilıcak’ın kırk yıl önce 1977’deki sıkıyönetim yazısından “bu zaten darbeciydi” anlamını çıkarmak, Ali Bulaç’tan darbeci, Kadri Gürsel’den cemaatçi yaratmak gibi garabetler Türkiye’nin “hukuk devleti” imajını fevkalade zedeliyor: Dünya sıralamasında 99. sıradayız!
Dünya “bunlar terörist” dediğimizde inansın mı? İnandırıcı olmanın yolu yerleşik içtihatlara ve evrensel hukuka uygunluktur, yargının bağımsız olduğuna inandırmaktır.
Paylaş