Paylaş
Şüphesiz, “dönemin şartları” araştırılmadan hiçbir tarihi olay doğru değerlendirilemez. Dersim Osmanlılardan beri “kanun ve nizam” götürülemeyen, eşkıyalık olayların çok yaygın olduğu, feodal şeyh ve ağaların halka çok zulmettiği bir coğrafyadır.
Sadece Cumhuriyet değil, Tanzimat’tan itibaren Osmanlılar da buraya “kanun ve nizam” götürmek istediler, birçok çatışma yaşandı. Böyle sürüp gitmesi elbette mümkün değildi.
Sorun, özellikle Eylül 1938’de yaşananların “dönemin şartları” diye tolere edilip edilemeyeceğidir.
İSMET PAŞA DÖNEMİ
Eylül 1937, Başbakan İsmet Paşa ile Cumhurbaşkanı Atatürk’ün arası açılmış, yolları ayrılmıştır. İnönü 18 Eylül’de
not defterine “çekilme kararı” diye yazmıştır. Aynı gün Meclis’te gündemdışı
söz alarak başbakan sıfatıyla son konuşmasını yapıyor, konusu Dersim’dir. Operasyonların sonucunu anlatıyor:
“Cumhuriyet ordusu ve zabıtasi, bu hadise esnasında yaptığı takiblerde, hurafa olarak zihinlerde yerleşen ne kadar uçurum halinde dere ve ne kadar çıkılmaz dağ varsa, hepsini Ankara sokaklari gibi baştan başa geçmişlerdir (Alkışlar). Kanun götüren ordu, jandarma neferlerinin ayak basmadığı yer, inmediği dere ve çıkmadığı tepe yoktur...”
İnönü’nün verdiği rakamlar: Biri subay, biri bekçi olmak üzere 30 şehit; isyancılardan ölü sayısı 265’tir. İsyancılardan 849’u devlete teslim olmuştur.
Çatışmada ortaya çıkan bu tabloya katliam demek mümkün değil.
Babakanlığının son gününde İsmet Paşa bu konuşmasıyla adeta tarihe not düşmüş, Tunceli’de asayişin sağlandığını belirtmiştir.
BAŞBAKAN CELAL BAYAR
O akşam Atatürk’le beraber trenle İstanbul’a haraket edecekler, trende “çekilme kararı” alınacaktır, 20 Eylül’de İnönü’nün yerine Celal Bayar’ın vekâleten başbakan atandığı açıklanacaktır.
Başbakan Bayar 29 Haziran 1938’de Meclis’te yaptığı konuşmada şunları söylüyor:
“Yakında ordumuz Dersim havalisinde manevralar yapacaktır. Bu münasebetle ordu Dersim için vazife alacak ve umumî bir tarama hareketiyle, tedib kuvvetlerine yardımcı olaraktan, bu meseleyi kökünden söküp atacaktır.”
Bayar’ın bahsettiği manevralar Genelkurmay tarafından 24 Haziran’da Elazığ-Palu bölgesinde başlatıldı. Başbakan Bayar’ın böyle bir siyasi gücü yoktur, bu güç sadece Atatürk ve Mareşal Çakmak’ta vardır.
Uygulamada ise, bilhassa Eylül 1938’de “katliam” boyutlarında feci operasyonlar yapıldı.
Halbuki İnönü bir yıl önce kanun hâkimiyetinin sağlandığını açıklamıştı. Evet ondan sonra da Tunceli’de olaylar durulmadı fakat “isyan” boyutlarına da ulaşmamıştı.
'DÖNEM' NE DEMEK?
Elbette demokrasi, hukuk devleti, insan hakları gibi günümüzde önemli olan kavramların değil, “güvenlik” kavramının aşırı derece geçerli olduğu bir dönemdir. Fakat yine de dönemin şartlarına göre bile çok aşırı güç kullanıldı. 1925’teki Şeyh Sait İsyanı’nın bastırılmasında bile görülmeyen çapta bir devlet şiddeti, Dersim’de uygulandı.
Peki bu durumda tarihten ders olarak neyi anlamalıyız? Siyaset bilimi kitaplarının yazdığı gibi güç kullanımı, zamanla daha fazla güç kullanma eğilimi yaratıyor... Kuvvetler ayrılığı, muhalefet gibi demokratik mekanizmalarca frenlenmeyen ve denetlenmeyen güç, daha fazla fiili güç kullanarak toplumsal sorunların “kökünden çözülebileceğine” inanıyor.... Tabiat kanunu adeta.
Bugün o olaylar hakkında daha çok kavga etmek yerine, demokrasinin kurumlaşmasına daha fazla dikkat etmek gerekiyor.
Paylaş