Dindarlaşma

Haberin Devamı

TÜRKİYE hem muhafazakârlaşıyor hem dinden adım adım uzaklaşıyor mu? Bu tezi savunan sosyal bilimcilerden Volkan Ertit’le Ahmet Hakan’ın yaptığı mülakatı dün Hürriyet’te okudum.
Konu çok karmaşıktır. Zira belirli duygularıyla gerçekten dindar olan ya da dindarlaşan kesimler, siyasi veya iktisadi sahadaki hareketleriyle dünyevi hırslarını dini değerlerin önüne geçirmiş hatta dini değerleri araçsallaştırmış bile olabilir.
Dünyanın çeşitli coğrafyalarında görülen dini hareketlerin ne ölçüde samimi “dindarlaşma” ne ölçüde kimlik ve siyaset çatışmalarının yarattığı duygular olduğuna karar vermek de kolay değildir.

DİNİN İÇİNİN BOŞALMASI

Samimi dindarlarda, “dinin içinin boşalması” anlamında gittikçe yaygınlaşan bir endişe var. Saygın bir kalem olan ilahiyatçı Faruk Beşer’in “İslam sosyetesi” hakkında yazdıkları şöyle:
“Bir taraftan insanımız dine yönelirken, diğer taraftan dinin içi de boşaltılmakta, onu sadece dünya amaçlı bir meta olarak tüketmektedir.” (Yeni Şafak, 1 Ağustos 2014)
Çok veciz bir ifade olduğu için bu alıntıyı yaptım, samimi İslamcı yazarların bu yöndeki yazılarını toplasak ciltleri doldurur. Eski Diyanet İşleri Başkanı muhterem Hocamız Ali Bardakoğlu’nun şu sözlerini hatırlatmakla yetiniyorum:
“Türkiye’nin giderek dindarlaştığı tezi doğru değil. Şekil ve sembolleri, bolca kullanılan dini kelime ve kavramları ölçü alırsak ilk bakışta dindarlaşma artıyor zannederiz... Gerileme var.” (14 Ocak 2015)

Haberin Devamı

DİNDAR AMERİKA

Bunun birçok sebebi var. Gelişen iş hayatında “kâr maksimizasyonu” duygusunun son derece güçlenmesi, şehirleşme, iletişim, modern eğitim... Sosyolog Thomas Luckmann’a göre, günlük hayatın dini takvim ve kutsal günlere değil, iş düzeni ve yıllık takvime göre yürür hale gelmesi de Avrupa’nın sekülerleşmesindeki faktörlerden biriydi.
Bizde de dini bayramlar gittikçe “tatile çıkma”ya dönüyor.
Bu sosyolojik faktörler sonunda Avrupa’da kiliseler yüzyılda boşaldı; onun yerine değişik mistik ırkçı eğilimler ortaya çıkıyor. Amerika ise, aynı sosyolojik süreci yaşadığı halde dindar bir toplumdur. Amerika’nın Avrupa’daki gibi kilise hâkimiyeti yaşamadığını, baştan beri liberal özgürlükler olduğu için dinin siyasi kavga konusu olmadığını belirtmek gerekir.

Haberin Devamı

DİN VE SİYASET

AKP’nin “dindar nesiller yetiştirme” poliktikası biliniyor. Buna rağmen “dinin içinin boşalması” elbette samimi dindarları endişelendiriyor.
Sosyolojik faktörlerin etkisi ayrı bir konu. Dinin AKP tarafından siyasallaştırılması, mitinglerde ayet ve hadislerin çok defa bağlamından da koparılarak seçmen davranışını etkilemek için kullanılması... Dahası, siyasi kayırmacılık yapılarak “İslam sosyetesi” yaratılması, mesela bu amaçla İhale Kanunu’ndan 100’den fazla değişiklik yapılması, iktidarı eleştirenlere ve hoşlanılmayan firmalara baskı uygulanması...
İş dünyasında ağır bir baskı hissedildiği gibi bilhassa basın üzerindeki baskılar artık uluslararası hukuk raporlarına geçmiş bulunuyor.
Öyle ki, idealist İslamcı Hakan Albayrak’ın yazılarında ortaya koyduğu gibi, “emir kulu” olmayan dindar kalemlere bile baskı yapılması...
Kitleler bunlardan nasıl etkilenir?

Haberin Devamı

DİN EĞER BUYSA?!

Siyasi taraftarlık dinin gereği gibi görülünce dinin manevi ve ahlaki içeriğinin dumura uğrayarak siyasi ve iktisadi amaçların öne geçmesi kaçınılmazdır. “İnsan-ı kâmil”in özelliklerine yerine siyasi öfke ve militanlık ağır basmaz mı?
Bu davranışlar, muhalif kitlelerde “Eğer din buysa?!” sorusuna yol açmaz mı?!
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez hocamız da “eğer din buysa?!” sorusuna yol açan davranışların insanları dinden soğutabileceğini söylemiştir. (7 Ocak 2014)
Samimi dindarlar olaya bir de bu açıdan bakmalı.

Yazarın Tüm Yazıları