Paylaş
Mektubunda, Seyyid Rıza’nın Atatürk’e mektup gönderdiğine dair üç akademik yayını kaynak gösteriyor. Buna göre, söz konusu mektup askeri tarih arşivi ATASE’de Alg 2750, D301 F.1. dosyasında mevcuttur.
Evet bu belgeye göre Seyyid Rıza Atatürk’e şu mektubu göndermiştir:
“Şayet hükümet, hizmet ve sadakatimizden şüphe ederse âbâ vü ecdâdımızın eskiden geldikleri Yukarı Türkistan, Horasan vilayetine bütün mensubin-i aşiretimizle hicret etmeye himmet buyrulsun...”
‘OSMANLI KAFASI’
Sayın Karsu, Cumhuriyet’teki yazısında, “Ata’nın hastalığı sonucu Osmanlı kafalı ve önyargılı yöneticilerin iktidara gelmesiyle” trajik Dersim harekâtının yapıldığını yazmış, ben bu nitelemeyi yanlış bulmuştum. Karsu mektubunda şunları yazıyor:
“Önyargılı ‘devlet adamları’ o zamanda da ve maalesef bu zamanda da çoktur. Ancak konuyu uzatmamak bakımından, katliamların birincil derecede sorumlularından biri olan dönemin Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak, ‘Dersimlileri askere almayın, silah kullanmayı ve savaş taktiklerini öğrenirlerse bize saldırırlar’ diyecektir. Fevzi Çakmak aynı zamanda, Dersimlilerin okşanmakla kazanılamayacağını, silahlı kuvvetlerin müdahalesinin Dersimliye daha çok etki edeceğini bildirmiştir” (NTV Tarih Dergisi, Sayı 11)
Karsu Osmanlı tarihinde, özellikle de 1500’lü yıllardan itibaren Alevi/Bektaşilerin baskı altına alınmaları ve idam fermanlarını hatırlatıyor. Dersim harekâtı konusunda “Biz bunu yapanlara Osmanlı kafalılar diyoruz” diye ekliyor.
ATATÜRK’ÜN HASTALIĞI
Sayın Karsu Cumhuriyet’teki yazısında “Atatürk’ün ağır hasta olduğu günlerde” Seyit Rıza’nın mektubuyla ilgilenemediğini yazmış, ben ise Atatürk’ün 1937’de hasta olmadığını belirtmiştim. Karsu, Rıza’nın mektubunun Atatürk’e ulaşmamış olabileceğini de belirterek şöyle diyor:
“Vurgulamak istediğim şudur: 1937’de hastalık/yorgunluk belirtileri ortaya çıkan, 22 Ocak 1938’de Dr. Nihat Reşat Belger tarafından siroz hastalığı teşhisi konulan ve özel doktoru Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp tarafından da aynı teşhisin paylaşılmış olduğu Atatürk, 1938 yılı boyunca ağır hastalığın pençesi altındadır. Ankara’dan ve devlet erkânından uzakta bir durumda İstanbul’da hasta yatağında tedavi görmekteyken, Dersim’de gerçekte neler olup bittiğinden haberdar olması ve olayları yönlendirmesi olanaksızdır. Kaldı ki, Atatürk’ün Alevi toplumuna karşı duyduğu yakınlığın ve Alevilerin de Atatürk’ü ve devrimlerini destekledikleri pek çok kaynakta bulunabilecek olgulardır.”
Sayın Karsu Atatürk’ün 20 Mayıs 1938’de Mersin ve Adana’ya gitmesini ise, Hatay meselesinde “Atatürk hasta” görüntüsünü gidermeyi amaçladığını belirtiyor.
Celal Bayar’ın 29 Haziran 1938’de Meclis’te Dersim için “bu meseleyi kökünden söküp atacaklarını” söylemiş olduğu da bilinmektedir.
Fakat “Tarihte usul” açısından; bütün bunlar Atatürk’ün 1937’de, hatta 1938 ortalarına kadar Dersim sorunuyla ilgilenemeyecek kadar ağır hasta olduğunun kanıtı olmaz. Ayrıntıya girmiyorum, aksine, ilgilenmiştir.
‘KİMLİK’ AÇISINDAN
Sayın Karsu, Cumhuriyet’teki yazısı için, “tarihçi kimliği ile değil, ancak en başta ‘yaşam hakkı’ olmak üzere, insan hak ve özgürlüklerinden yana kimliğiyle” yazdığını belirtiyor. “Dönemin koşullarını, zalim uygulamalarını, bunları uygulayan önyargılıların kimliklerini ve değerlendirmelerimi bir makaleyle dile getirmeye çalıştım.” diyor.
“Bir daha Dersim’ler, Maraş’lar, Çorum’lar, Madımak’lar olmasın” diye vurguluyor.
Ben de zaten Sayın Karsu’nun Cumhuriyet’teki yazısını bu duygularla yazdığını, buna saygı duyduğumu fakat bir de “tarihte usul” yani metot açısından bakmak gerektiğini yazmıştım.
Sayın Karsu, duygularına saygı duyduğum için teşekkür ediyor. Sanıyorum, karmaşık bir konuya çeşitli açılardan bakılabileceği ve uygarca müzakere edilebileceği konusunda güzel bir örnek verdik.
Ben de Sayın Karsu’ya ilgisi ve zarif üslubu için teşekkür ediyorum.
Paylaş