Paylaş
Otoriter davranışlar bir ölçüde frenlenebilir. Zaten demokrasinin hikmet-i vücudu budur; iktidarı, gücü sınırlamak...
Hukukun da hikmet-i vücudu aynıdır: Haksızlığa uğrayanı korumak...
Fakat otoriter eğilimler bir siyasi akım haline geldiğinde, mesele, iktidarın sınırlanmasının ötesinde toplumsal bir soruna dönüşüyor.
ÜÇ ÖZELLİK
Martin Lipset otoriter ve demokratik davranışların sosyolojisini araştıran “Siyasi İnsan” adlı klasikleşmiş eserinde ortaya koymuştu. Otoriter hareketler sağdan sola çok çeşitli olmakla birlikte Lipset’ten yola çıkarak temelde üç özelliğe sahip oldukları söylenebilir:
-Olayları “siyah-beyaz gözlüğüyle” görürler. Ara renkler, nüanslar yoktur. ‘Bizden olmayan bize düşmandır!’
-Karşı görüşleri ve hareketleri “demonolojik olarak”, yani şeytanlaştırarak algılarlar. Düşman gibi görürler. Komplo teorilerine kuvvetli bir eğilim vardır.
-Bu algılama tarzı “hemen harekete geçmek” duygusu yaratır. Militanca davranışlara yol açar. Lipset, bu psikolojinin “konuşma ve tartışmaya karşı sabırsızlık” yarattığını belirtir. Tartışma yerine kavga! Güç ele geçince baskı...
OTORİTER GELENEK
Lipset’in elli sene önceki analizlerini bugün niye yazdığım bellidir; tarihimizde çok görülen bu ‘otoriter siyasi kültür’ün bugünkü görüntülerine dikkat çekmek.
Atatürk’ün “bitaraf olan bertaraf olur” sözü, ebedi bir vecize değil, ihtilal dönemindeki politik uygulamanın ifadesidir. Normal bir zamanda ve çoğulcu demokraside böyle bir siyasi kural olamaz.
İktidarın etkili isimleri “AK Partili olmak Türkiye’den yana olmaktır, AK Parti’ye muhalefet Türkiye’ye muhalefettir” diye de konuşuyorlar. Sanırsınız İttihatçı Tanin gazetesinde Hüseyin Cahit yazıyor veya Recep Peker kürsüde konuşuyor!
İdeolojiler farklı fakat otoriter siyasi kültürün ayniyetini görüyor musunuz?! İşte bu yüzden her devirde kutuplaşıyoruz, uzlaşma bilmiyoruz, ortak akıl üretemiyoruz.
KAN DAMLAYAN KALEMLER
Medyada ve özellikle de sosyal medyada kraldan fazla kralcı öyle AK Partili kalemler var ki, Sayın Bülent Arınç da bunları şöyle tanımlamıştı: “Savaş tamtamları içerisinde ellerinden, kalemlerinden kan damlıyor!” (3 Şubat)
Eminim, Sayın Arınç ve partide onun gibi başlangıçtaki sağduyuyu kaybetmemiş olanlar düşüneceklerdir; bunlar nasıl zuhur etti diye.
Hele de bunlardan biri “başkanlık olsaydı herkesin kellesi daha çabuk uçardı” deyivererek yönlendirici psikolojiyi ifşa etmiş oldu. Bunun artık bir cinnet hali sayılabileceği, örnek olmayacağı söylenebilir fakat başkanlık sistemi modelinin Uruguay’da, Meksika’da aranması, kuvvetler ayrılığı ilkesinin kötülenmesi de başlı başına bir kaygı sebebidir.
ÖZGÜR BASIN
Demokrat olmanın kültürel ve zihni niteliklerini savunmak gereken bir dönemden daha geçiyoruz. Ben yirmi üç yıldır Doğan Grubu’nda yazdığım için özgürlüğüm adına kendimi şanslı sayıyorum. 28 Şubatçıları eleştirirken de, AK Parti’nin liberal reformlarını desteklerken de, bugün otoriter eğilimlerini eleştirirken de Doğan gazetelerinde yazıyorum.
“Atatürk’ün İhtilal Hukuku” kitabımı da, “Türkiye’nin Hukuk Serüveni” kitabımı da Doğan yayınladı. Savcı Kiraz’ın şehit edilmesini Hürriyet gazetesi “Teröre lanet” ve “Hainler sahnede” manşetleriyle verdi. Buna rağmen, sırf resim bastı diye terör işbirlikçisi ilan eden hastalıklı linç kültürü ve totaliter zihniyet de “kaleminden kan damlayan” aynı siyasi cinnetin göstergesidir.
Fakat Türkiye siyaseten çeşitlenmiş bir açık toplumdur. “Üçüncü dünya, dördüncü dünya ülkesi” olmayacaktır.
Paylaş