Paylaş
Yürüyüş sırasında bazı kimse ya da çevreler “provokasyon” yapacakmış... Elbette sorumlu bir idareci bu tür istihbari bilgileri ciddiye alır. Ama yasaklamak daha büyük ‘provokasyon’ etkisi yapmıyor mu?! 29 Ekim gününün “bayram” havasında geçeceğinden emin miyiz, yoksa olay çıkabilir diye endişeli miyiz?
Üstelik yasaklanma duygusunun yaratacağı öfkeyi “bazı kişiler ya da çevreler” çok daha kolay provoke etmez mi?
Onun için ben Ankara Valisi olsam gerekli güvenlik tedbirlerini elbette alırdım, CHP’den mesela çok heyecanlı Muharrem İnce ile değil de siyasi olgunluğa sahip CHP yöneticilerinden biriyle görüşüp endişelerimi anlatırdım ama yasaklamazdım.
CHP'NİN SORUMLULUĞU
Gelelim madalyonun öbür yüzüne... CHP gibi siyasi tecrübe sahibi ‘sosyal demokrat’ bir parti, Doğu Perinçek çizgisindeki örgütlerle aynı anlayışa sahip olabilir mi?!
Böyle bir kitlevi yürüyüş sırasında gerçekten provokatif eylemler yapabilecek olan marjinal sol gruplarla CHP’nin bir beraberliği olabilir mi?
CHP bu yürüyüşün siyasi sorumluluğunu üstlenmektedir! Allah korusun, CHP’nin de hiç istemediği şeyler olursa, kamuoyunda zor duruma düşen CHP olur.
Onun için CHP dikkatli olmalı, sloganları, konuşmaları dikkatle belirlemelidir.
'SEFERBERLİK' NE DEMEK?!
Her şeyden önce bu “seferberlik” lafı çok yanlış... Bunun “o anlamda değil şu anlamda...” olduğu söylenecekse, en azından böyle izaha muhtaç ve başkalarının başka türlü anlayacağı bir kavramı kullanmak yanlıştır. Kitlelerde nasıl duygular yaratır bu tür kavramlar; emin misiniz?
Rahmetli Menderes döneminde rahmetli İsmet Paşa’nın Ege Bölgesi’ndeki seçim kampanyasını “Ege Taarruzu” diye adlandırması kötü sonuçlar doğurmuştu, hatırlatırım.
Kime karşı “taarruz”du, kime karşı “seferberlik”tir bugün?!
EN ŞANLI MECLİS
Tarihçi Mete Tunçay haklı olarak Birinci TBMM için “En şanlı meclis” nitelemesini yapar. Zira her şeyden önce Milli Mücadele’yi başaran meclistir... Tarihimizde görülmüş en demokratik meclistir, milletin bütün unsurları temsil edilmiştir.
Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa, 19 Mart 1920 tarihli genelgesinin 6. maddesinde Ankara’da açılacak TBMM için yapılacak olan seçimlere “her parti, zümre ve cemiyet tarafından aday gösterilmesini, hatta bağımsız aday olmasını” istemişti.
Milli Mücadele’deki milli bütünlük ruhu, bu şekilde kurumsal ve hukuki bir temele kavuşmuştu.
Sonraki meclisler bu niteliği kaybetti, bunun ne gibi travmalar yarattığını biliyoruz. Türkiye’nin birliği ve demokrasisi için temel referansımız, 23 Nisan 1920 ile seçim kararının alındığı 16 Nisan 1923 arasındaki bu “En şanlı meclis”tir.
AÇLIK EYLEMİ
KCK’nın açlık eylemlerini desteklemediğim için bazı okurlarım “Açlık eylemi demokratiktir, sen demokrat değilsin, sağcısın” falan diye yazdılar. Selahattin Demirtaş da bu insanların “çözüm için, bundan sonra kimsenin ölmemesi için gencecik bedenlerini ortaya koyduklarını” söylemişti.
Evvela bir eylem demokratik olsa bile onu desteklemek de eleştirmek de
demokrasiye uygundur. İkincisi, bu eylem KCK’nın şartlarını dayatmak için yapılıyor. PKK sivilleri öldürdüğünde de mesela öyle günlerce değil, “8 saatlik açlık grevi” yapsalardı daha inandırıcı olurdu. Bu, işin siyasi tarafı.
İnsani bakımdan elbette devlet sakin olmalı, kötü tecrübeler tekerrür etmemeli, “temas grupları” eylemin sona ermesi için çabalarını sürdürmelidir.
Paylaş