Paylaş
TBMM mahkemeye gönderdiği yazıda, cemevlerine saygılı bir dil kullanmakla birlikte, Müslümanların ibadet yerinin sadece cami olduğunu bildirdi. Konu yeniden alevlendi.
Hüseyin Aygün’ün Alevi ibadetlerine ne kadar ilgili olduğunu bilmiyorum, bilmem de gerekmez. Ancak bu talebini, “kimlik eşitliği” hassasiyetiyle gündeme getirdiği açık. Aleviler cemevlerinin tanınmasını bir onur meselesi sayıyorlar.
Onur meselesi saydıkları içindir ki, teolojik yorumlarla bu sorun çözülmez. Aksine derinleştirilmiş olur, öyle de oluyor maalesef.
Osmanlı döneminde
TBMM’ye göre Hacı Bektaş Külliyesi’nde cemevi yoktur, öyleyse cemevleri mistik zenginliktir, fakat ibadet yeri değildir. İzzettin Doğan Hoca’ya göre ise Hacı Bektaş Veli Külliyesi’nde cami ya da mescit aslında yoktu, yeniçeriliğin kaldırılması sırasında II. Mahmut inşa ettirmişti...
İkisi de doğru değil.
Prof. Ahmet Yaşar Ocak’ın belirttiği gibi “Hacı Bektaş Veli tekkesiyle birlikte oradaki mescidi, Sultan II. Bayezit yaptırmıştır. Ama bu cemevlerini bugün tanımama gerekçesi olamaz.”
Minare sonradan yapılmışsa bile mescit baştan beri vardır. Sanat tarihçisi Baha Tanman da, 1948’de kayda geçirilen kitabede mescidi II. Bayezit’in yaptırdığının yazılı olduğunu belirtir. Muhterem Bedri Noyan Dedebaba’ya göre, Hacı Bektaş Külliyesi’ndeki “kırklar meydanı”nda bulunan bir kitabede, meydandaki kemerleri Abdülhamid’in tamir ettirdiği yazılıdır.
Meclis’in yok dediği cemevi, işte bu “kırklar meydanı”dır! Külliye’de ayrıca cem odaları da bulunmaktadır.
İnsan hakları açısından
BU tarihi gerçekler, cemevlerini ibadethane olarak reddetmeyi değil, aksine kabul etmeyi gerektirir. Cemevleri dünkü tekke, zaviye ve dergâhlardır. Selçuklu ve Osmanlı tarihi boyunca, birkaç siyasi konjonktür dışında resmen kabul edilmiş, saygı görmüşlerdir.
Kaldı ki çağımızda, “insan hakları” diye bir kavram vardır. AİHM içtihatları bellidir. AKP’nin yaptığı anayasa değişikliğiyle, AİHM içtihatları bağlayıcı hale gelmiştir. Hem AİHM içtihatlarını bağlayıcı kabul etmek, hem cemevlerini ibadethane olarak kabul etmemek evrensel hukuka aykırıdır.
Daha önemlisi, toplumsal barışa aykırıdır.
İslamın kolları
BURADA yüreklerini öncelikle açması gerekenler Sünnilerdir. Cemevlerini resmen tanımamak Alevileri bundan vazgeçirmiyor, aksine dayatma duygusuyla tepkilerini artırıyor. Alevilerin onur meselesi yaptığı cemevlerini tanımamak ve “sadece cami” demek, Alevileri İslam dışına itmek olur, çok büyük bir yanlıştır!
Halbuki Alevilik şüphesiz İslamın kollarından biridir. İbadet ve ritüel farkları bu gerçeği değiştirmez. Cemevlerindeki ritüellerde de Aleviliğin bütün temel kitaplarında da Allah, peygamber ve Kuran referansları Sünni ve Şiilerle aynıdır. Hepsi Müslümandır.
Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin en yaygın eserlerinden biri “Fatiha Suresi Tefsiri”, öbürü “Besmele Tefsiri”dir.
Hepimiz ölülerimize fatiha ve yasin okuruz, aynı cenaze namazıyla ebedi âleme yolcu ederiz.
Diyanet’ten Alevi İslam yorumuna göre bir içtihat beklemek gerçekçi olmaz. Devlet de bu konuda Diyanet’e bakarak değil, evrensel hukuka bakarak karar vermelidir. ‘Ulusun birliği’ de bunu gerektirir.
Paylaş