Paylaş
Artık toplumumuzda çeşitlilik ve birlikte yaşama kültürünün yetersiz de olsa gelişmekte olduğunu gösteriyor.
Adamın şizofren olup olmaması Adli Tıp konusudur.
Toplumsal açıdan önemli olan, öyle bir eyleme toplumun duyarlılık göstermesidir. Beni çok sevindiren tesettürlü Aile Bakanı Sayın Fatma Betül Sayan Kaya’nın tepkisi oldu. Çok iyi bir örnek sergiledi.
Hürriyet’ten Murat Yetkin’e yaptığı açıklamada haklı olarak kendisinin başörtülü olduğu için üniversitede maruz kaldığı ayrımcılığı hatırlatıyor. Dereceye girerek kazandığı Boğaziçi Üniversitesi’ne 28 Şubat yasakları yüzünden girememiş, BİLKENT’e giderek “elektrik-elektronik mühendisi” olmuştu.
Demek ki, tesettürlü başın modern bilimlere kapalı olacağı şeklindeki “pozitivist dogma” yanlıştır.
Bilimsel formasyon edinmek dindar olup olmamakla ilgili bir konu değildir.
ROL MODELİ
Türkiye’de dindar vatandaşlarla seküler vatandaşlar bir arada yaşamak durumundadır.
Toplumda böyle bir sorun da yoktur. Politize kesimler siyasi kavgalar yaparken toplumda çok şükür bu tür gerilimler yaygınlaşmadı.
Öğrenciler birlikte derse girme yanlısı oldular.
Özellikle siyasiler ve toplumu etkileme konumunda bulunanlar kıyafet ve hayat tarzları üzerinden gerilim çıkarmamaya dikkat etmelidir.
Sayın Bakan Fatma Betül Sayan’ın davranışı bu açıdan da iyi bir “rol modeli” oldu. Partisine bağlı bazı kalemşorlarda hâlâ devam eden öfke ve rövanş duygularına Sayın Bakan itibar etmiyor, aksine birleştirici davranıyor. Bu olayda da empati yaptı, şortlu hemcinsi Ayşegül Terzi’nin onuruna ve özgürlüğüne sahip çıktı.
FRANSA VE AMERİKA
Gelişmiş, olgunlaşmış toplumlarda zorunlu olarak çeşitlilik vardır, farklılıkların özgürlük alanı olması herkesin içine sinmiştir. Enerjileri kavgaya değil, daha iyi bir hayat inşasına yönelmiştir; ekonomiye, eğitime, bilime, sanata...
Fransa Laiklik-Katoliklik kavgasını bir asırdan fazla yaşadı. Kiliseye bağlı bir Katolik olan De Gaulle, aynı zamanda laik devlete bağlı bir Cumhuriyetçiydi.
“Okullar meselesi”ni çözerek tarafları uzlaştırdı, ekonomik gelişmenin de duyguları yumuşatmasıyla Fransa onun zamanında istikrara kavuştu.
Kennedy’nin “Fazilet Mücadelesi” adlı kitabındaki ünlü sözünü tekrar hatırlamanın yeridir:
“Amerikan birliğinin temelinde farklılıklarımıza hoşgörü ve karşılıklı ödünlerle uzlaşma vardır!”
Biz de bunu başarmak, dilimizi, davranışımızı buna göre düzeltmek zorundayız.
HUKUKİ BAKIMDAN
Tekmeci Abdullah Çakıroğlu, nasıl bir “kasıt”la Ayşegül Terzi’yi yaraladığını kendi ifadesinde anlatıyor. Devletin kıyafet yasakları getirmesini savunuyor!
Devlet bunu yapmadığı için kendisinin yapmaya kalktığını söylüyor!
Bu sebeple olay “basit yaralama” olarak görülemez. Otobüste yer tartışmasından falan çıkmış bir olay değil ki...
Bu iktidar zamanında 2 Mart 2014 tarihinde Ceza Kanunu’na ek yapılarak “cebir veya tehdit kullanarak, yaşam tarzına ilişkin tercihlere müdahale” eylemleri suç haline getirildi. (Madde 115/3)
Başsavcı Fehmi Tosun’un bu maddeye göre işlem yapmasını ben de hukuken doğru buluyorum. Çünkü tekmeci bir “yaşam tarzına cebir ve şiddet kullanarak müdahale” etmiştir.
Yargıyı siyasallaştırma konusunda maalesef çok becerikli olan Adalet Bakanlığı’nın bu konudaki hassasiyeti memnuniyet vericidir; yeni düzenleme ile caydırıcı cezalar getirmeyi düşünüyorlarmış.
Birbirimizle barışık olmaya, bunu bozanları caydırmaya ihtiyacımız var.
Paylaş