TÜRKİYE Bilimler Akademisi’nde sosyalist iktisatçı Prof. Korkut Boratav 14 Şubat 2009 günü bir konferans verdi.
“Kriz” olayını Marksist açıdan anlatan Sayın Boratav, “merkez kapitalizm”in Türkiye ekonomisini teslim almak için yaptıklarını anlatıyordu: “Türkiye’ye Kemal Derviş’i getirdiler. Kemal Derviş eliyle Türkiye’nin ekonomisi bir kez daha IMF’ye teslim edildi... Merkez kapitalist ülkeler kendi çıkarlarına oluşturdukları ekonomik programları Türkiye’ye dayatırlar...” Türkiye’nin mali yapısını Kemal Derviş reformlarının güçlendirdiği apaçık ortada iken böylesine ideolojik bir konferans Bilimler Akademisi’nde verilebilir mi? Verilebilir ama Kemal Derviş’i veya programı savunacak bir iktisatçıyı da davet etmek şartıyla... TÜBA bunu yapmamış, yanlı davranmıştır. Bir kamu kurumu olmadığım halde ben CNN Türk’te yaptığım programa hem sosyalist Boratav’ı hem liberal Seyfettin Gürsel’i çağırmıştım.
Şerif Mardin olayı
Arşive baktım, Milliyet’te TÜBA’yı taraflı olmakla eleştiren ilk yazımı 27 Ekim 1998’de yazmışım. Eleştirilerim muhtelif tarihlerde devam etmiş. O zaman Türkiye’de AKP diye bir parti bile yoktu. Şimdi hükümetin TÜBA’ya getirdiği yeni düzeni siyasal açıdan eleştirmek elbette önemlidir. Ama TÜBA meselesi öncelikle bir ‘bilim felsefesi’ meselesidir: TÜBA’da nasıl bir bilim anlayışı olmalıdır? Yeni TÜBA’nın nasıl olması gerektiğine ışık tutacak olan da bu meseledir. Şerif Mardin gibi bir sosyal bilimcimizin üyeliğinin üç defa reddedilmesi ‘eski’ TÜBA’nın ideolojik tavrını yansıtan bir ‘örnek olay’dır. Nisan 2010’da TÜBA Başkanı Tıp Profesörü Sayın Yücel Kanpolat, Hürriyet’te Sefa Kaplan’a “Şerif Mardin, Said Nursi’yi parlattı, onun için üye yapmadık” şeklinde konuşabilmiştir! Son olarak hükümeti protesto için istifa eden bilim insanlarından Kimya Profesörü Sayın Engin Akkaya da Şerif Mardin’den bahsettiği gibi, akademi üyeliği için ilginç bir kıstas da ortaya koydu: “Evrim konusundaki tavır bilim adamlığı için turnusol kâğıdıdır. Herhangi bir ikircikli tavrı kabul edemiyorum...”
Oligarşik yapı
Evrime inanan, inanmayan veya bu konuya ilgisiz bir fizikçi, matematikçi, sosyal bilimci kendi dalında birinci sınıf bilim adamı olabilir! TÜBA, uluslararası “atıf indeksi” ve “H değeri” gibi objektif kıstaslardan ziyade böyle ideolojik tavırlarla davranmıştır: 3-5 Eylül günlü Hürriyet’te Yalçın Bayer’in sütununda Prof. Taner Demirer yazmıştı: “Bugün H değeri 20’nin üstünde, atıf sayısı 2500 ve üstünde olup TÜBA’nın kapısından geçemeyen, yüzünü göremeyen birçok bilim insanımız var, ancak köşenizi bu isimlerle işgal etmek istemiyorum...” Oligarşik dediğim bu işte... TÜBA’nın kuruluşunda sosyal bilim kökenlilerin sayısı yüzde 40 civarında iken, bu pozitivist dar anlayış yüzünden bugün yüzde 20’ye düşmüştür! Böyle bir kurul elbette “Said Nursi’yi parlatmak” gibi sosyal bilim dışı terimlerle konuşacak, Mardin’in kitabında neyin araştırıldığını bile fark etmeyecekti... 1920’lerde Max Weber’le, hatta daha önce Durkheim’la toplumlardaki dini hareketlerin sosyoloji konusu olduğunu da anlayamayacaktı. Böyle bir TÜBA’nın kapılarının elbette çoğulcu bir bilim anlayışına açılması gerekiyordu. Pazartesi devam edeceğim.