Paylaş
Her ne kadar “cumhurbaşkanlığı sistemi” deniliyorsa da başbakanlık ve bakanlar kurulu müesseselerine yer vermeyen sistemler, tam başkanlık sistemidir.
Başbakan Binali Yıldırım da 24 Ekim’de partisinin Afyon toplantısında “AK Parti hiçbir işi yarım yapmaz, yaparsa tam yapar” diyerek “tam başkanlık” mesajı vermişti.
MHP’nin seçim bildirgelerinde ve Bahçeli’nin konuşmalarında başkanlık sistemine karşı çok sert eleştiriler vardı. Öneride hangi değişiklikleri yaptırarak razı olduklarını muhtemelen bugün göreceğiz.
Tabii sürpriz bir erteleme olmazsa.
ZAMAN FAKTÖRÜ ÖNEMLİ
Kuvvetler ayrılığı titizlikle korunmuşsa, parlamenter veya başkanlık olsun, o sistem demokratiktir; özgürlükler garantilidir.
Bu noktada, evvela başkan seçimi ile Meclis seçiminin zamanlamasına bakmak lazım. Başkanlık sisteminde “istikrar” yürütme erkinin devamlılığında arandığı için, Meclis seçimlerinde baraj yoktur, çok sayıda parti Meclis’e girebilmelidir.
Fakat dar bölge küçük partileri olumsuz etkiler. HDP bölgedeki oy stokuyla Meclis’e girer.
SETA’dan akademisyen Serdar Gülener, “Başkanlık Sistemlerinde Denge ve Denetleme” adlı değerli çalışmasında net olarak belirtiyor: Başkan seçimiyle Meclis seçiminin aynı gün yapılması “parti sayısının azalmasına neden olmakta”dır.
Zira başkanlık seçimi genelde iki kutuplu olarak geçmekte, bu durum Meclis seçimlerini de iki partililik yönünde etkilemektedir.
Buna karşılık, yine Gülener’in belirttiği gibi, başkan ve Meclis seçimleri farklı günlerde yapılırsa “seçmenlerin parti tercihlerini farklılaştırmaktadır”.
Meclislerin üçte biri için iki yılda bir seçim yapılması da yaygın bir uygulamadır. (s. 65)
Böylece küçük partiler de Meclis’e girebilir.
DOĞRUSU NE?
Bana göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi yüce bir kurumun “milleti birleştiren” bir işleve sahip olabilmesi için çok sayıda parti Meclis’e girebilmelidir, milletvekilleri ve başkan seçimleri tamamen veya kısmen farklı günlerde yapılmalıdır.
Fakat Başbakan Binali Yıldırım, iki seçimin de aynı günde, üstelik 5 yıllık dönemler için yapılacağını açıkladı. Bu, “millet”teki oy değişimlerinin sisteme yansımasını hayli zorlaştırır.
Bunun sakıncalarını önlemek için ABD ve Brezilya dahil demokratik başkanlık sistemlerinin neredeyse tamamında iki yılda bir kısmi ara seçimler yapılıyor.
EN ÖNEMLİ KONU
En önemlisi “yürütme”nin başı olan başkanın “yasama” organı ile ilişkileridir.
Akademisyen Gülener haklı olarak, “yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinin alanına girmesi tehlikesi”ne dikkat çekiyor.
Gerçekten yürütme erkine sahip başkan, “parti disiplini” yoluyla Meclis’teki çoğunluğa hükmederse, “yürütme” erki “yasama alanına girmiş” olur.
Kuvvetler ayrılığının ihlali tehlikesidir bu.
Saygın bir hukukçu ve tecrübeli bir siyasetçi olan Cemil Çiçek de “başkanlık sistemlerinde disiplinli partilerin” otoriter rejimlere yol açacağı uyarısında bulundu. (28 Ekim)
Burhan Kuzu da “Başkanlık Sistemi” adlı kitabında, yakın zamana kadar Latin Amerika’da başkanlık sistemlerinin niye diktatörlüklere dönüştüğünü anlatır: Orada partiler, başkanın emrinde “bir klan” halindeydi...
Bu isimler iktidarın düşmanı değil dostudur, uyarılarını ciddiye almak gerekir.
Hangi sistem olursa olsun, Türkiye’nin iyi yönetilmesini istiyorsak, kuvvetler ayrılığı ilkesine çok dikkat etmeliyiz. Bugünün heyecanları yarınlarımıza büyük gerilimler devretmemelidir.
NOT: Bu akşam CNN Türk’te saat 19.30’de Eğrisi Doğrusu programında Prof. Haluk Alkan ve Prof. Oktay Uygun’la bu sorunları konuşacağız.
Paylaş