Paylaş
Şu bölümü sizlerle paylaşıyorum:
“Tarihi, coğrafi ve kültürel olarak yüzyıllardır Avrupa’nın bir parçası olan ülkemiz, stratejik hedef olarak gördüğü AB üyelik sürecini karşılıklı saygı, eşitlik ve kazan-kazan anlayışı çerçevesinde devam ettirmek arzusundadır.”
Umarım devamlılık ve kararlılıkla bu çizgi sürdürülür.
Doğrusu budur ve benim yıllardan beri desteklediğim üslup ve politika da budur. Tanzimat ve bütün Cumhuriyet hükümetlerinin de politikaları bu doğrultuda oldu.
İKİ ÜSLUP
Erdoğan’ın bu rasyonel açıklaması, bir süredir kullandığı üsluptan ne kadar farklı değil mi?
Mesela referandum sürecinde şöyle konuşmuştu:
“Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Vatikan’da bir araya geldiler. Papa’nın huzurunda niye bir araya geldiniz. Papa ne zamandan beri AB üyesi oldu? Haçlı ittifakı kendini eninde sonunda gösterdi.” (26 Mart 2017)
Erdoğan Roma Antlaşması’nın 60. yıldönümünde Vatikan’da poz verilmesini böyle eleştiriyordu.
Dünkü açıklamasında ise Papa’dan bahsetmiyor, 60. yıldönümü törenlerinin “kutlama havasından ziyade birliğin geleceğinin tartışıldığı, endişelerin dile getirildiği karamsar bir ortamda” geçtiğini hatırlatıyor, haklı olarak AB’nin Avrupa değerlerine dönerek yeniden dinamizm kazanmasını temenni ediyor. Bu bir “devlet söylemi”dir.
Haçlı ittifakı gibi nitelemeler ise “miting söylemi”ydi!
Avrupa Birliği’nin nasıl Haçlı ittifakı olduğunu döktürmüş kalemler şimdi ne yapacak acaba?!
Avrupa ile sorunlarımız vardır fakat bunlar düşmanlıkla değil, ortak çıkarları ve demokratik değerleri geliştirerek çözüm yoluna konulabilir.
YENİDEN AVRUPA SİYASETİ?
Başbakan Erdoğan’ın bütün hükümet programlarında Avrupa Birliği “medeniyet projesi” olarak övülmüş, Türkiye’nin AB sürecinde sağladığı büyük kazanımlar anlatılmıştı. Bunlar gerçekti; dünyanın da takdirini kazanmıştı.
Türkiye’ye giren 600 milyar doların yüzde 70’i Avrupa sermayesi idi.
Cumhurbaşkanı, Avrupa’da popülizm yaparak yükselen aşırı sağın Avrupa-Türkiye ilişkilerine zarar verdiğini söylüyor. Bunu ben de defalarca yazdım.
Avrupa’nın aşırı sağa karşı olan merkez sağıyla ve soluyla Türkiye’nin ortak bir dil ve yoğun ilişkiler geliştirme imkânı vardır ve son derece gereklidir.
Seçimleri kazanan Fransa Cumhurbaşkanı Macron’u Erdoğan’ın hemen telefonla kutlaması umarım bu yöndeki politika değişikliğinin işaretlerinden biridir.
Erdoğan yeniden AB diline ve değerlerine sahip çıkacak ise, bu onun şahsi prestiji için yararlı olacağı gibi çok daha önemlisi Türkiye için de zaruri bir ihtiyaçtır.
Tabii bunun için özellikle hukuk, yargı ve basın hürriyeti gibi ağır sorunlar yaşanan alanlarda AİHM içtihatlarına uygun davranılması gerekir.
DEVLET BAHÇELİ’YE NOT: Bu sütunda ismini zikretmeye layık görmediğim, muhatap almaya tenezzül etmediğim bir partiliniz bana, Sedat Ergin’e ve Doğan Yayın Grubu’na ancak kendisine yakışan seviyesiz bir dille saldırdı.
Referandum yazılarımızda MHP’ye eleştiri bile yöneltmemiş, sadece referandum rakamları ve araştırma kurumlarının bulguları üzerinden analiz yapmıştık. Ülkücü taban önemli oranda hayır oyu vermişti.
Buna tepkisi küfretmek, çamur atmak oldu; mukabil bir araştırma, bilimsel bir analiz sunamadı.
Çünkü yazdıklarımız bilimsel verilere dayanıyordu.
Bu tür analizler için geçmişte Bahçeli’nin telefon açıp teşekkür ettiği de olmuştu.
Sayın Bahçeli’nin bilmesini isterim; bu tür seviyesiz saldırılar bizi bildiğimiz doğruları olgun ve medeni bir üslupla yazmaktan alıkoyamaz. Doğan Medya Grubu’nun yayın ilkeleri de her şart altında geçerli olacaktır.
Paylaş