Paylaş
Şöyle diyordu:
“Değerli dostlarım, sizi antiemperyalist, antikapitalist, antifaşist ve antifiravunist duygularımla selamlıyorum!”
Herkes elbette kendine göre bu “anti”ler listesine ilaveler yapabilir. Fakat benim dikkatimi çeken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da “antikapitalizm”li bu cümleyi tekrarlayarak onaylamasıydı!
AK Parti ve “antikapitalizm”, çok ilginç değil mi?
BAŞKALDIRI FELSEFESİ
İslamcı Nuri Pakdil, Doğan Hızlan gibi bir edebiyat ve sanat otoritesinin ifadesiyle, “O edebiyat çevresindeki iki kaliteli insandan biridir”, öbürü Rasim Özdenören.
Benim de saygı duyduğum, okuduğum isimler. Pakdil’in edebi sanatında “başkaldırı” önemlidir. Duygularını böyle “anti”ler listesiyle ifade etmesi de bundan olsa gerek.
Akla sorular geliyor. İslamcı bir siyasi otorite karşısında “başkaldırı” kavramının felsefi içeriği nedir mesela?...
Benim dünya görüşümde başkaldırı, devrim, ihtilal, radikalizm kavramları değil, reform, hukuk ve pratik rasyonalizm kavramları önemlidir. Fakat Albert Camus’yü okuduğumda anladım ki, “hukuk ve düzen” yanında, şiddetten uzak duran fikri bir “başkaldırı” damarı da bulunmalıdır. Zira “başkaldırı” eleştirel düşüncenin radikal bir dozudur.
Kapitalizm de mutlaka eleştirilmeli fakat “antikapitalizm” ne demek?
AMA HANGİ KAPİTALİZM?
Ben şahsen “antikapitalizm” kavramını sevmem, çünkü piyasa ekonomisine karşıtlığı da kolayca içerebilecek, muğlak bir kavramdır. Kapitalizmin bin bir çeşidi vardır. Bugün Uzakdoğu’da mucizeler yaratan “tasarruf” ve “üretim” öncelikli piyasa ekonomisiyle, AK Parti’nin uyguladığı “tüketim” öncelikli piyasa ekonomisi arasında da önemli farklar mevcuttur.
Başbakan Erdoğan tüketime öncelik verdiğini 29 Haziran’da MÜSİAD iftarındaki konuşmasında “Tüketim olacak ki üretim olsun” diyerek ifade etmişti. Tasarruf oranımızın on yılda yüzde 18’den yüzde 13’e inmesi de bunun bir göstergesidir.
Şimdi Davutoğlu ve Babacan, “arz talep dengesini üretim artışıyla kurmak” diye formüle ettikleri yeni bir yönelişteler.
Hangisi olursa olsun, “antikapitalist” kavramı Türkiye’de Menderes’ten Özal’a uzanan merkez sağa da on iki yıldır AKP’ye de uymaz. Hatta “Kaç tane milyonerimiz var?” diye yakınan Atatürk devletçiliğine de uymaz. Dünyada “antikapitalist” başarı örneği de yoktur.
KAPİTALİZM VE SARAY
Piyasa ekonomisinin temel zihniyeti “iktisadi rasyonalizm”dir. AKP iktidarının bu yöndeki başarılı politikaları inkâr edilemez fakat tüketimi fazlaca teşvik etmenin ve 1 küsur milyar liraya Cumhurbaşkanlığı sarayı yapmanın iktisadi rasyonalizmle ilgisi yoktur. Rasyonel piyasa ekonomisi bu parayı katma değeri yükseltecek teknolojiye, eğitime, altyapı modernizasyonu veya iş güvenliğine yatırırdı, saraya değil.
Mısırlı iktisat tarihçisi Charles Issawi, “Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın Ekonomik Tarihi” adlı kitabında, Uzakdoğu modernleşmesinde “üretim tekniklerine”, fakat Ortadoğu modernleşmesinde lüks tüketime öncelik verildiğini anlatır! (Sf. 157)
Merhum Sabri Ülgener Hocamız, birçok eserinde, Osmanlı üst sınıflarında “şeref ve şevket” denilen güç ve heybet gösterisi harcamaların çağımızda gelişmekte olan ülkelerdeki yaygınlığına dikkat çeker, bunun kaynak israfı olduğunu belirtir. (Mesela Makaleler adlı kitabı, s. 186)
Kapitalizm yahut piyasa ekonomisi hakkında ne derseniz deyin, doğruluğu yapacağınız tanıma bağlıdır. Ama herhalde, kaynakları kıt bu ülkede çok titiz bir “iktisadi rasyonalizm”e ihtiyacımız var.
Paylaş