Anne...

BUGÜN niyetim “Kürdistan neresidir?” diye bir yazı yazmaktı... Gazeteye gelirken radyoyu dinliyorum, ‘flaş haber’ Başbakan’ın annesi Tenzile Hanım’ın vefatı...

CNN Türk’te Ayşenur Aslan’ın konuğu Uğur Dündar’dı. Başbakan’ın annesine ve ailesine düşkünlüğü üzerine sıcak, duygulu konuşmalar yaptılar. Gerçekten Başbakan’ın belirgin bir vasfı bu yönüdür.
Herhalde hayatın, hele de siyasetin gergin ve haşin kavgaları ortasında huzur bulacağımız ilk sığınağımız anne sevgisi ve aile sıcaklığı olsa gerek.
Siyasi karşıtlık veya taraftarlık bir kenara, Başbakan’ın annesine ve ailesine düşkünlüğünü topluma sunulmuş iyi bir örnek olarak görüyorum; ruhen ve fikren bağlı olduğum “aile değerleri”ni yüceltmesini destekliyorum.
 Sadece akıl değil...
İnsanoğlu için genelgeçer tanımlardan biri “akıllı” veya “zeki hayvan” denilmesidir. Bu tanımı fazla pozitivist, fazla rasyonalist buluyorum. Çünkü insanın ‘akıl’dan önce, hatta  ‘akıl’dan daha etkili özelliği, duygulara sahip olmasıdır.  Aşırı ‘akılcı’ ideolojiler insanın bu tarafını ihmal etmiş, hatta kötü görmüştür. Aşırı sağın “ırk kanunları” diye, aşırı solun  “aklın, bilimin gereği” diye işlediği totaliter cinayetlerin temelinde insanoğlunun duygu çeşitliliğinin suç sayılması vardır.
Hatta totaliter ideolojiler, tanımlarındaki bu temel sakatlık yüzünden, insanın ailesine sadakat duymasını bile rakip saymış, aileden önce ideolojiye sadakat istemiştir; çocukları ailelerinden çalmışlardır. Stalin Rusya’sının “kahraman”larından biri, babasını ihbar edip kurşuna dizdiren 13 yaşındaki Pavlik Mozorov’du!
Mozorov’u yeni nesillere “rol model”i yapmak için heykelleri dikilmiş, ders kitaplarına destanları yazılmıştı!
Anne kavramını ve aile değerlerini yücelten totaliter ideoloji yoktur.
Kuru aklın ötesinde
Kin, nefret, öfke, intikam gibi kötü duygularımız bir kenara, bütün iyi duygularımızın simgesi “anne”dir; sevgi, şefkat, sadakat, fedakârlık denildiğinde ilk akla gelen anne değil midir?
Annelikte olağanüstü, hatta kuru aklı aşan mistik duygular olduğunu bilirim. Ben 14 ay hapis yatarken, annem Fadime Hanım’ın rüyaları bana bu 14 aylık karanlık yolun neresinde bulunduğumu ve sonunun aydınlık olduğunu haber verirdi; hapishane arkadaşlarımın hepsi bilir bunu.
Başbakan’ın annesi merhume Tenzile Hanım, İslami gelenekte “sâlihât-ı nisvan” denilen yüce ruhlu kadınlardan biriydi; iman, tevekkül, rıza, fedakârlık ve bilhassa “hilm” denilen tevazu, şefkat ve yumuşaklık...
Eminim Erdoğan hapisteyken annesinin şefkatinden ve dualarından güç almıştı... Şimdi kudretli bir başbakandır, yine o şefkati özleyecektir.
Merhume ve sâliha Tenzile Hanım’a Allah’tan rahmet, Erdoğan ailesine başsağlığı diliyorum.
Anneler, hele de gencecik evlatlarını “gök ekini biçer gibi” toprağa veren acılı anneler, ayakları öpülesi anneler.
Yazarın Tüm Yazıları