Paylaş
Nagehan Alçı, Haber Türk’teki yazısında “çok önemli bir kaynağa” dayanarak, Acemoğlu’na “tam yetkiyle” ekonominin başına geçmesinin teklif edilebileceğini, böyle bir ihtimalin kendisini “çok umutlandırdığını” yazdı.
Gerçekleşmese bile Ankara’da böyle bir ihtimalin konuşulması, iktidarın ekonomide nihayet köklü reform ihtiyacını duyduğunu gösterir ve elbette insanda reform umudu yaratır.
Acemoğlu veya aynı kıratta başka bir isim... Bugün ekonomimizin ihtiyaç duyduğu büyük miktardaki dış kaynağı sağlaması için güven veren ve tam yetkili bir “iktisadi rasyonalizm”e ihtiyacı var, tabii hukuk devleti ve demokrasi ile birlikte.
İKTİSATÇI ACEMOĞLU
Ahmet Davutoğlu, Prof. Daron Acemoğlu’na OECD nezdinde Türkiye Büyükelçiliği’ni teklif etmişti. Acemoğlu hayatını iktisat bilimine adadığı için kabul etmemişti.
Aynı sebepten bu defa da kabul edeceğini sanmıyorum ama teklif edilmesi için dış piyasalarda olumlu izlenim yaratır.
Acemoğlu son yıllarda hem hukuk ve demokrasi hem ekonomi politikası açılarından AK Parti iktidarını eleştiriyor.
AK Parti iktidarını 2007’ye kadar başarılı buluyor: Hukuk sahasında AB yönünde reformlar, özgürlüklerin gelişmesi, ekonomide üretken yatırımlar... Fakat ondan sonra yavaş yavaş bu istikametten uzaklaştığını, bu yüzden ekonomik büyümenin kalitesinin düştüğünü söylüyor, yazıyor.
Bu konuda Acemoğlu’nun arkadaşımız Çınar Oskay’a Hürriyet Kelebek’te anlattıklarına bakabilirsiniz. (27 Kasım 2016)
Acemoğlu, Trump’ı da sert dille eleştirmektedir.
ACEMOĞLU’NUN İKİ KİTABI
Acemoğlu, “Milletlerin Çöküşü” adıyla dilimize çevrilen kitapta, James Robinson’la birlikte bir ‘tarih felsefesi’ geliştirdiler: Siyasi otorite iktisadi kaynakları kontrol altına aldıkça “dışlayıcı kurumlar” güçlenmiş, bu yüzden ekonomiler duraklamıştır... Kaynaklar katılıma açık tutuldukça “kapsayıcı kurumlar” güçlenmiş ve ekonomik dinamizm gelişmiştir.
Bu gözle Halil İnalcık, Şevket Pamuk, Mehmet Genç gibi tarihçilerden Osmanlı tarihini okumak çok ufuk açıcıdır.
Acemoğlu’nun yine James Robinson’la yazdığı ikinci akademik kitap “Diktatörlük ve Demokrasinin Ekonomik Kökenleri” adıyla dilimize çevrildi. Otoriter yönetimlerde de iktisadi kalkınma olabileceğini ama bir noktadan itibaren mutlaka “kapsayıcı kurumlar” gerekeceğini anlatır. Demokrasi ile yüksek gelir arasındaki bağlantıyı rakamlarla ortaya koyar. (Özelikle s. 77-81.)
EKONOMİDE EVLAD-I FATİHAN
Rumeli fatihlerinden bir ailenin çocuğu olan işadamı Şarık Tara vefat etti. Allah rahmet eylesin, ailesine başsağlığı diliyorum.
Dün ve bugün Türkiye’nin çok değerli işadamları vardır. “Şarık Ağabey”in özelliği, Türkiye’nin kapalı ekonomiden 1980’lerde ve 1990’larda dışa açılmasında bir “evlad-ı fatihan” ruhuyla büyük rol oynamış olmasıdır.
Turgut Özal’la birlikte, Balkan topraklarıyla bugünkü Türkiye arasında iktisadi bağların kurulmasında, Osmanlı eserlerinin restorasyonunda öncü oldu. Dış politikanın resmi diplomasiyle yetinmeyip iş, ekonomi, kültür ve şahsi dostluklar tesis ederek gelişmesinde de Şarık Tara büyük katkıda bulundu.
Merhum bütün bu tecrübeleri “Şarık Tara Anlatıyor” adlı kitabında yeni nesillere sundu. Milliyet Kitap’ta bu konuda yazdığım bir tanıtım yazısını aşağıda okuyabilirsiniz.
“ŞARIK TARA ANLATIYOR”
RUMELİ’DEN ENKA’YA
Milliyet Kitap / Taha Akyol
Şarık Tara’nın 1930’da Üsküp’te başlayan ve İstanbul’a uzanan yaşamöyküsü, Çiğdem Tüzün’e verdiği röportajlardan derlenerek kitap oldu.
Şarık Tara, Türkiye’nin en başarılı iş adamlarından biri. “Şarık Tara Anlatıyor” adıyla anılarını yayımladı. Bir iş adamının anılarında iş hayatı ağırlıklı olur değil mi? Şarık Tara’nın anılarında sadece iş hayatı değil, Rumeli-Osmanlı kültürü de var, “Akrabam Yahya Kemal” de var... Politika var, Turgut Özal var.
Makedonya’nın başkenti olan Üsküp’te 22 Nisan 1930’da dünyaya gelmiş. Ona ‘Şârık’ adını Rufai Tekkesi Şeyhi Hacı Saadettin Efendi vermiş, ‘nur saçan’ anlamında.
Üsküplü Yahya Kemal, bu şehri Bursa’ya benzetirdi. Fakat Şarık Tara’nın 1930’lardaki Üsküp’ü farklıdır:
“Birbiri ardına yaşanan savaşlar nedeniyle, zengin ve aydın kesimi oluşturan ailelerin çoğunluğu Türkiye’ye göç etmişti. Her alanda Hıristiyan politikası egemendi. Halkta da ne okula rağbet ne de bu yönde teşvik vardı. Müslümanlar sistematik olarak bir imha politikasıyla karşı karşıyaydı.”
Taralar varlıklı bir ailedir. Anne Mahmure Hanım, baba Fevzi Bey, aydın fikirli insanlardır. Üsküp Müslümanlarının kimliklerini koruması ve eğitime yönelmesi için büyük çaba gösteriyorlar. Baba Fevzi Bey imamların özlük işlerini düzenliyor. Aynı zamanda küçük Şarık’ın mürebbiyesi Alman Bayan Schwester’dir.
Türkiye’ye gelişini kitapta şöyle anlatıyor: “Annem bana hem Türklüğün ne olduğunu öğretmiş hem de sevgisini aşılamıştır. Benim Üsküp’te kalmam durumumda hiçbir şekilde mutlu olamayacağıma inanıyordu. İdeali benim Türkiye’ye gitmemdi...”
Ve Mahmure Hanım, dünya savaşının ortasında, 1912 Ağustos’unda binbir güçlüğü yenerek oğlu Şarık’ı İstanbul’a, dayısı Reşat Bey’in yanına gönderiyor. Yengesi Seniha hanım çok güzeldir ama kötü huyludur. Genç Mustafa Kemal, ona âşık olmuş fakat vermemişler. “Türkiye’nin en büyük şansı, Evrenoszade Rüstem Bey’in kızı Seniha’yı Kolağası Kemal Bey’e vermemesidir” diyor kitapta.
Sonra Taralar İstanbul’da birleşiyor.
BAŞARI MERDİVENLERİ
İTÜ’de tanıştığı “Arkadaşım, eniştem ve ortağım” dediği Sadi Gülçelik ile iş hayatında büyük başarı elde edip ENKA’yı kuracaklardır. “Genç yaşta işimi kurmayı aklıma koymuştum” diye yazıyor. Başarı merdivenlerini hızla çıkıyor. 1969’da, San Francisco’daki büyük bir sanayi konferansına davet ediliyor. Anılarında 1970-1980 dönemi “Yurtdışına açılıyoruz” başlığını taşıyor. Muazzam bir enerji, aynı zamanda muazzam bir vatanseverlik enerjisi...
Şarık Tara ve ENKA deyince hemen akla iki şey gelir, biri çöken Sovyetlerin ardından Rusya’da aldığı büyük ihaleler, yaptığı anıtsal inşaatlar... Bu konuda anlattıkları genç iş adamları için muazzam dersler niteliğinde. Rumeli’de ise Osmanlı eserlerinin restorasyonu... Bunların bir kısmı Tara ailesinin Osmanlı tarihindeki dedelerinin vakıf eserleridir. Bu konuda şöyle yazıyor: “Osmanlı eseri olan türbeleri ve külliyeleri yeniden inşa ederek bir görev yaptığımı düşünüyorum.”
Hem de büyük bir görev yaptı Şarık Bey; özellikle de Gazi İshak Bey Türbesi ile Yiğit Bey Türbesi’ni ihya etmesi...
‘TURGUT AĞABEY’
Turgut Özal döneminde reform ve dışa açılma politikalarındaki büyük başarılar da var kitapta.
Turgut Özal’a “Ağabey” diyen Şarık Tara’nın bunlarda ciddi katkıları vardır.. “Laiklik konusunda anlayışlarımız farklıydı” diye yazan Şarık Bey tarihe şu doğru notu da düşüyor:
“Turgut Bey kadar ilerici bir kişiye rastlamadım. Türkiye’nin geleceğini Batı’da görüyordu... Hemen her buluşmamızda Türkiye ne olacak, Türkiye’yi nasıl kalkındıracağız, ihracatı nasıl artıracağız, dışarıya nasıl açılacağız sorularına yanıt arardık. Sürekli bunları tartışır, beyin jimnastiği yapardık. Bu konuşmalar uzadıkça bazı parlak fikirler ortaya çıkardı. Turgut Bey bunları çok iyi yakarlardı... Turgut Bey sürekli doğruyu ve mükemmeli arardı. Doğrusunu görünce veya öğrenince yanlış bildiği şeyleri değiştirmekten hiç çekinmezdi.”
Ekonomi ve kültürümüze büyük katkılar yapan Şarık Tara, eşsiz zenginlikteki tecrübelerini bu kitapla yeni nesillere aktararak Türkiye’ye hizmetini sürdürüyor.
Paylaş