Paylaş
Bu olaylar dizisine mezhep gözüyle bakmak başkadır, tarih gözüyle bakmak başka.
Ben bugün tarihçilerin gözüyle bakmak istiyorum.
GÜÇ BOZULMASI
Tarihçi İhsan Süreyya Sırma “Müslümanların Tarihi” adlı eserinde şöyle yazıyor:
“Hz. Osman on iki senelik hilafetinin ilk altı yılında bütün Müslümanları memnun eden bir idare sergiledi... Fakat altıncı seneden sonra akrabalarına yönelip onlara makamlar tahsis etmeye başladığını görüyoruz.”
Prof. Sırma “işi ehline değil yakınına verme kuralı yerleşince” toplumsal gerilimlerin, ihtilafların arttığını anlatır.
“Osman da bir beşerdi ve beşeri zaafları vardı” diye belirtir.
Gerçekten Medine site devletinde ve Hz. Peygamber’in terbiyesi altında adil yönetim başkaydı...
İmparatorluk haline gelen İslam toplumunda ise halifenin elinde toplanan büyük iktisadi ve askeri gücün etkileri ve sorunları başka.
Bütün faziletlerin simgesi olan Hz. Ali’nin uyarıları da etkili olmadı, sonunda çıkan anarşide Hz. Osman şehit edildi.
Hz. Ali halife seçildi, Şam Valisi Muaviye meşru halife Ali’ye isyan etti.
MUAVİYE YÖNETİMİ
Muaviye’nin sloganı “Osman’ın kan davası” idi. Bu bir “cahiliye” kültürüydü ama bu sayede etkili oldu; çünkü kabile kültürü hâlâ çok güçlüydü.
Hemen bütün Kureyş kabilesi Muaviye’yi destekledi.
Prof. Vecdi Akyüz “Hilafetin Saltanata Dönüşmesi” adlı mükemmel eserinde belirtir; Muaviye “körü körüne itaat” kültürünü taraftarlarına aşılamıştı.
Sıffin Savaşı’nda Hz. Ali karşısında mağlup olacağı sırada Muaviye bir “harp hilesi” olarak kılıçların ucuna Kuran sayfaları taktı...
“Hakem olayı”nı da harp hilesi olarak kullandı.
Bunlar dini siyasete alet etmenin ilk örnekleridir. O dönemde ortaya çıkan ve bugünkü DAİŞ’çilere benzeyen Hariciler konumuzun dışında.
Cevdet Paşa “Kısas-ı Enbiya” adlı kitabında Muaviye’nin etrafında güçlü “fukaha” (hukukçular) bulunmadığını, bulunanların da “ağız açmaya korktuklarını” yazar.
Prof. Sırma “siyaseten katl” uygulamasını Muaviye’nin başlattığını belirtir ki asla İslam’la bağdaşmaz.
‘EMEVİ MEZALİMİ’
Emevi saltanatı böyle kuruldu. Cevdet Paşa’nın kitabında bir bölümün başlığı “Emevi mezalimi”dir.
Bu olaylara bakarak sadece İslam tarihinde böyle olduğunu sanmak büyük hatadır. İslam tarihinde Batılı tarihçilerin de bugün takdirle bahsettiği hukuk asırları da vardır.
Kabile ve feodalite çağında bütün insanlık tarihinde düzen “mutlakiyet”le sağlanmıştı.
Bütün dünya tarihi kanlı güç savaşlarıyla doludur.
Yetmiş yıl önce Avrupa’da Hitler ve Mussolini vardı!
Nazi Almanya’sında eğitim düzeyi bugünkü Türkiye’den yüksekti!
Sorun öğretimden ziyade bireysel özgürlük ve hukuk kültürünün gelişme derecesiyle ilgilidir.
‘GÜÇ BOZAR’
Tarihte; denetlenemeyen, dengelenemeyen güç karşısında insanların halinin insafa kaldığı görüldüğü içindir ki, son iki asırda yavaş yavaş “kuvvetler ayrılığı” fikri gelişti. Bu yönde 1748’de Montesquie “Kanunların Ruhu”nu yayınladı.
1877’de Lord Acton “Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar” diye yazdı.
İktidarların elindeki güçleri sınırlama, denetleme ve dengeleme fikri bu düşüncelerle gelişti. Bizde bu fikirlerin öncüsü, sadece şair sanılan büyük düşünür Namık Kemal’dir.
Netice: Adalet istiyorsak, denetim ve denge mekanizmalarının anayasalarda çok etkin şekilde düzenlenmesi zorunludur.
Vatandaşlarda da bu bilincin güçlü olması lazımdır.
“Demokrasi Müslümanların rejimi olamaz” diye yazan kalem sahibi meseleye bir de bu açıdan baksa iyi olacak.
Paylaş