Paylaş
Dün kuralsızlık ve suç oranlarındaki patlamayı yazmıştım, iki yorum çok dikkatimi çekti.
Bir okura göre bütün suç AK Parti iktidarınındı, fakat ben korkumdan bunu yazamıyordum “lafı eveleyip geveliyor”dum.
Öbür okura göre Türkiye’de “maddi ve manevi alanda büyük gelişme” vardı fakat “eski Türkiye’nin efendileri” bundan rahatsız oluyorlar, böyle kuralsızlık ve suç oranları falan gibi konuları yazıyorlardı.
Çok faktörlü bir sosyolojik sorunu siyasete indirgiyor bu yorumlar.
SOSYOLOJİK SORUN
Geleneksel toplumlar sık dokuludur. Köy ve mahalle bizi yalnız bırakmaz, “ayıp” çok önemli bir sosyal kontroldür...
Fakat şehirlere göç toplumsal dokuları gevşetir, hatta ortadan kalkmasına yol açar. Kuralsızlık ve suç patlaması yaşanır.
Bunu İngiliz Dickens’ın, Fransız Balzac’ın, Rus Dostoyevski’nin eserlerinde de görürüz.
Ancak modern toplumun sosyal davranış değerleriyle sosyal ve kurumsal denetim yapıları oluştuğunda suç ve kuralsızlık “olağan” düzeye iner.
Bu sosyolojik perspektif nelere dikkat etmek ve ne tür yeni politikalar, yeni tür kurumlar geliştirmek gerektiği konusunda bize perspektif verir.
Bunun tersine, iktidar tutkusuyla bu sorunu görmemek veya muhalefet tutkusuyla iktidara indirgemek bize hiçbir perspektif kazandırmaz, sadece kutuplaşmayı körükler.
MESELA ABDÜLHAMİD
Aşırı politizasyon tarihe bakışımızı da ak-kara ikilemine hapsediyor. Kimine göre Abdülhamid ülkeyi gül gibi yönetirken İttihatçılar onu devirmiş, on yılda imparatorluğu yıkmışlardı!
Hatta bugünün bazı İslamcıları Abdülhamidcilik yaparken, onu “müstebit” olarak niteleyen Mehmet Âkif ve Said Nursi gibi isimlere bile ağır sözler ediyorlar.
Halbuki İttihatçıları Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya ile ittifaka yönelten süreç Abdülhamid’in Almanya’ya yakınlaşmasıyla başlamıştı.
İmparatorluk kendi başına ayakta duramaz haldeydi.
Fakat mesela Prof. İhsan Süreyya Sırma’nın “Müslümanların Tarihi” adlı kitabında Abdülhamid’in İslamcılığı göklere çıkarılır da Alman siyasetinden hiç bahsedilmez. Abdülhamid’in modernizminden de bahsedilmez.
ARAŞTIRMA ZİHNİYETİ
Tarihçi Kemal Karpat’ın gösterdiği gibi, Abdülhamid özellikle eğitim ve bürokraside modernleşme yaptı. Onun okullarında okuyanlar Milli Mücadele’yi başardı, Cumhuriyet’i kurdu.
Fakat Abdülhamid’in şahsi-otoriter rejimi, sıkı yasaklar yüzünden siyaset sınıfının yetişmesine imkân vermedi.
Bu yüzden yönetim vatansever fakat tecrübesiz İttihatçılara kaldı.
Siyasi tarihin hiçbir uzun süreli dönemi sadece ak ya da kara değildir.
Atatürk döneminde de büyük atılımlar olmuştur, aynı zamanda Tek Parti’nin denetimsizliği yüzünden yaşanmış büyük sorunlar da vardır.
Bunu kendisi de İnönü de yeri geldiğinde ifade ettiler.
Tarihe ve bugüne ak-kara gözlüğüyle bakmak yanlıştır; araştırma zihniyetiyle bakmak gerekir.
MEDENİ DAVRANIŞ?
Ak-kara şartlanmasının yanlışlığına Abdülhamid döneminden örnek vermemin sebebi, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin bu şartlanma içindeki bir “anomik” kişi tarafından kundaklanmasıdır.
Bu saldırganlığı kınıyorum.
Niye medeni insan gibi gidip bir protesto çelengi koymuyor da benzin döküp ateşe veriyor?!
Sosyolojideki “anomi” yani “kuralsızlık” kavramının ne kadar önemli olduğuna dair bir örnektir bu. Toplumda her siyasi eğilimin tabanında kuralsızlığı kolayca saldırı boyutuna tırmandıracak kesimler vardır.
Onun için aşırı kutuplaştırıcı siyasi söylemden sakınmalıyız.
Siyasi nefrete değil, bilime, kültüre, sanata, ahlaka ihtiyacımız var.
Paylaş