Paylaş
Resme böyle bakarsanız mümkün. Fakat böyle bakmak yanlıştır.
1914’te 300 bine yakın Rum’u Yunanistan’a tehcir eden İttihatçılar, “Osmanlı kardeşliği”ni savunan, hatta Rum, Ermeni ve Bulgar komitacılarıyla birlik yaparak Abdülhamid’i devirip meşrutiyeti ilan eden insanlardı.
“Osmanlı kardeşliğine” inanan Binbaşı Enver, meşrutiyetin ilanını, ellerinde Yunanistan bayrağıyla birlikte Rumlarla el ele kutlayan insandı. Bir devlet adı olan “Osmanlı” kavramı altında “hürriyet, eşitlik, kardeşlik” içinde çok uluslu imparatorluğu sürdürmekti onların amacı.
YUNAN MİLLİYETÇİLİĞİ
İttihat ve Terakki hükümetini, 1914 yılında kısmi Rum tehcirine yönelten, “Balkanlar’dan sonra Anadolu’yu da kaybetme” endişesidir. 1912 Balkan Savaşı’nda adaları ele geçiren Yunan milliyetçiliği, Batı Anadolu’yu talep etmeye başlamıştı bile...
Öyle bir tarihsel dönemde, Osmanlı Rumlarının nasıl bir milliyetçilik içinde olduklarını, Yunan tarihçi Dimitri Pentzopoulos, 2002 gibi çok yakın bir tarihte çıkan kitabında şöyle anlatır:
“Bu milliyetçi davranışı anlamak için Greklerin coşkulu bir şekilde kendilerini antik Atina’dan ziyade Bizans’a daha yakın hissettiklerini akıldan çıkarmamak lazımdır. Antik klasik dünyaya hayranlık duyulmuştur, saygı gösterilmiştir, fakat o dünya ölüdür. Diğer taraftan, Bizans İmparatorluğu ise bütün Greklerin kalbinde çok canlıdır ve 1453’ten beri Greklerin tepkilerini belirlemiştir. Türk işgali daima geçici sayıldı ve daha ilk çocukluk yaşlarından itibaren bütün kızlara ve erkeklere er veya geç bütün Greklerin tekrar birleşecekleri ve Konstantinopolis’in başkentliğinde tek millet haline gelecekleri öğretildi...” (The Balkan Exchange of Minorities and its Impact on Greece, s. 26.)
Osmanlı topraklarında özgür olarak faaliyet gösteren Rum okullarında okutuluyordu bunlar!
YERASİMOS’A GÖRE
Denilebilir ki, varsın bir ütopyaları olsun; ama ütopya olarak kalmadığı Balkan Harbi’nde görülmüştü. Birinci Dünya Savaşı kapıya dayanmışken, Venizelos, adaların ardından Batı Anadolu’yu istemeye başlamıştı bile... Değerli tarihçi Stefanos Yerasimos 1914 yılındaki durumu şöyle anlatır:
“Ege adalarını topraklarına katan Yunanistan gözünü Anadolu kıyılarına, İzmir ve çevresine dikti. Yeni Yunan taleplerine karşı bir önlem olarak Türkler gerek Anadolu kıyılarında gerekse Doğu Trakya’da yaşayan Rumları sınır dışı ederek yerlerine Balkanlar’dan akın eden Müslüman göçmenleri yerleştirdiler”. (Milliyetler ve Sınırlar, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu, İletişim Yayınları, s. 70.)
Evet, tarihe bakarken böyle resmin bütününü görmek gerekir.
Şunu da belirteyim, Balkan Harbi bittikten sonraki sekiz aylık barış döneminde bile Yunanistan’ın başta Selanik vilayetinden olmak üzere Anadolu’ya tehcir ettiği Türk sayısı 180.000’dir!
Öyle bir tarih kesitinde Lozan Mübadelesi yanlış görülebilir mi? Yunanistan bugün dostumuzdur.
RESMİN BÜTÜNÜNE BAKMAK
Kurtuluş Savaşı’ndan önce, 1914 yılında Ege ve Trakya’dan Rumların bir kısmının tehcir edilmesi, Balkanlar’da Türklerin yok edilmesine karşı bir “misilleme” bile değildi, Yerasimos’un realist tespitiyle bir “önlem”di; Rumeli ve adalardan sonra Anadolu’yu da kaybetmemek içindi.
Ermenilerin maalesef büyük facialar yaşadığı 1915 tehciri de aynı resmin, etnik milliyetçilikler çağının trajik bir unsurudur.
Keşke hiçbiri olmasaydı... Keşke birlikte yaşamak, hadi o olmadı, kansız ayrılmak mümkün olsaydı.
Tarihe bakış ancak böyle bir ders çıkarmak için anlamlı olabilir. Resmin bütününe bakmayıp sadece Türkleri suçlamak “adil hafıza” kavramına da, bilimsel objektifliğe de aykırıdır. Barış ve itidal fikrine de hizmet etmez üstelik.
Paylaş