Paylaş
Sübjektif cevaplar yerine gelişmiş demokrasilere bakalım mı? İşte Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Ria Oomen Ruijten’in CNN Türk’te söyledikleri:
“Parlamento ve hükümete karşı baskı yapmak için bu yöntemin kullanılmasını hiç tasvip etmiyorum. Kesinlikle olmamalı... Eğer demokraside sorunlar varsa bunları farklı bir yolla çözmek gerekir. Bu baskı yöntemi kabul edilemez, ne Türkiye’de ne de Avrupa’nın başka bir ülkesinde!”
Bayan Ruijten, grevdeki insanların ölmemesi için “yetkililerin ellerinden geleni yapmasını”, aynı zamanda “grevdekileri bundan vazgeçmeleri ve akılcı bir çözüme yönelmeleri için BDP dahil bütün partilerin çaba göstermesini” istiyor.
‘Ölüme yatmak’
Peki, BDP ne yapıyor? Selahattin Demirtaş, açlık grevi yapanların ölmesini önlemek için “tıbbi müdahale” yapılmasına “izin vermeyeceklerini” söyledi!
Ölsünler ki, cezaevlerinden çıkacak tabutlar “serxildan”ı ateşlesin!
İnsani ve demokratik metotlar yerine açıkça “ölümlü” yolların savunulmasıdır bu. Bir yandan terör öbür yandan “Ölüme yatmak!” Hangi demokraside bir hükümet bunu kabul edebilir?
PKK-BDP-KCK hareketinin, demokratik metotları reddederek şiddet metotlarına şartlanmış olması, çözümün önündeki en büyük engeldir.
Hükümet savunma ve eğitim dili konusunda adımlar attığı halde, “ölüm” metotlarında diretilmesini hangi demokrasi hoşgörebilir?!
Öcalan’ın durumu
Savunma ve eğitim dili dışında üçüncü ve asıl talepleri, Öcalan’ın kapısının aralanmasıdır.
Öcalan’a uygulanan “ağırlaştırılmış müebbet” infaz rejimini, AİHM evrensel hukuka uygun bulmuştur. PKK gibi bir terör örgütünün başının bu şartlarda bulundurulmasında insan haklarına aykırılık görmemiş, avukatların açtığı davayı reddetmiştir. (12 Mart 2003 ve 46221/99 Sayılı Karar.)
Öcalan’ın ev hapsine alınması gibi taleplerin evrensel hukukta hiçbir zemini yoktur, bu talepler siyasidir. Evet, siyaseten bu mümkün olabilir ama PKK ateş etmese bile elinde silah tuttuğu sürece hiçbir demokratik hükümet, Öcalan’ın kapısını aralayamaz! Seçmen buna izin vermez. Öcalan teröre kararlı ve sürekli bir şekilde karşı çıkarak terörün sona ermesini sağlarsa, bu ancak o zaman mümkün olabilir. Dünya pratiğinde de böyle olmaktadır.
Onun için kim ki “çözüm” diyorsa, bundan nasıl bir içeriği kastettiğinden daha önemli olan, hangi metodu tevcih ettiğidir. “Ölüm”lü metotlarla ve bu metotlara cesaret vererek “çözüm” desteklenmiş olamaz, sadece ölümler teşvik edilmiş olur.
Ahlaka aykırı
KCK’nın şeflerinden Duran Kalkan, Kandil’de düzenlenen “4. Stratejik Dönem” toplantısında iki gün önce “Dağda askerle çatışma pozisyonunun ötesine geçemedik. Başarısız olduk, kayıplar verdik. Demek ki böyle olmuyor, siyasi çözüm gerekiyor” diye konuşmuş.
Aynı Duran Kalkan, 1 Temmuz 2012’de Fırat Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, “Askeri çözüm dönemine girdik” diyordu. Dördüncü Dönem dediği buydu, “devrimci halk savaşı”nın başladığını, 2012’nin “zafer yılı” olacağını söylüyordu!
Umarım, verdikleri ağır zayiata bakarak “silahlı mücadele”nin başarısız olduğunu görmeye başlamış olmalılar. Silah ve ölüm aradan çıksın, Batılı demokrasinin değerleri ve metotları benimsensin, halkın gerçek iradesi ancak o zaman anlaşılır ve çözüme ancak o zaman ulaşılır.
Halisane temennim, “ölüme yatma”ların sona ermesi, demokrasiye sahip çıkılmasıdır.
Paylaş