Paylaş
AK Parti’nin yüzünün Batı’ya dönük olduğu, liberal demokrasiyi benimsediğini ilan ettiği, kuruluş bildirisinde kuvvetler ayrılığını vurguladığı dönemlerdeki bir 17 Aralık...
17 Aralık 2004, Brüksel... Tam on sene önce, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül liderliğindeki Türkiye, AB ile “tam üyelik müzakerelerinin” başlaması için tarih almıştı.
Bütün gazeteler Başbakan Erdoğan’ın “Başardık” sözünü manşet yapmıştı. Aile fotoğrafında bugünkü gibi tedirgin ve öfkeli değil, huzurlu ve memnun bir Erdoğan vardı.
‘YÜKSELEN YILDIZ’
Brüksel’de toplantıyı izleyen gazetecilerden biri de bendim. Neler yazmışım diye arşive baktım. Erdoğan’ın bir sözü dikkatimi çekti:
“Avrupalılar bize ‘sessiz devrim yaptınız, bizi şaşırttınız’ diyorlar!” (Milliyet, 17 Aralık 2004)
Gerçekten “İslamcı kökenli” bir partinin Avrupa değerleri yönünde reformlar yapması ve sonunda “tam üyelik müzakerelerini” başlatması şaşırtıcı olmuştu.
Konu Avrupa Parlamentosu’na geldiğinde sosyal demokratlar, liberaller, yeşiller ve bazı muhafazakârlar, ellerinde Türk bayrağı ve “yes” yazılı pankartlarla Türkiye’yi kutluyordu.
Batı basınında Türkiye’yi öven, Türkiye’yi “yükselen yıldız” olarak tanımlayan yazılar yıllarca devam edecekti.
Bu haberlere eşlik eden bir haber türü daha vardı gazetelerde: “Borsa bütün zamanların rekorunu kırdı.”
DEMOKRASİ YILLARI
AKP iktidarı peş peşe “AB uyum yasaları” çıkarıyordu. Bilhassa önemli olan, Anayasa’nın 90. maddesinde yapılan değişiklikle evrensel hukukun bağlayıcı olduğunun kabul edilmesiydi. AB kıstaslarına uygun CMK ve Türk Ceza Kanunu 2004 yılında çıkarılmıştı.
2005 yılında çıkarılan Adli Kolluk Yönetmeliği’nde adli kolluğun sadece savcılara karşı sorumlu olduğu hükmü getiriliyordu; yürütmenin soruşturmalara müdahalesine bu açıdan kapı kapatılıyordu.
2010 referandumu için HSYK’da yapılacak değişiklikler Venedik Komisyonu ile Anayasa Mahkemesi’nde bireysel başvuru hakkının tanınması da AİHM ile görüşerek hazırlanmıştı.
Ülkede evrensel hukuki değerleri referans alan bir dil gelişiyordu.
Gelişmiş demokrasiler Türkiye’ye baktıklarında “otoriterleşme, yargıya müdahale, basına baskı” değil, aksine liberalleşme ve demokratikleşme görüyorlardı. Bütün bunlar AB İlerleme Raporları’nda yer alıyordu.
Bu gelişmeleri elbette desteklemek lazımdı. Ben de elbette destekledim.
OTORİTERLEŞME DÖNEMİ
Otoriterleşme eleştirileri 2011’den itibaren görülmeye başlandı. Hele 2014 İlerleme Raporu, Türkiye’nin AB istikametinin tersine bir gidiş halinde olduğunu yazıyordu: Anayasa değiştirilemedi ama AB ile istişare edilerek çıkarılan HSYK Kanunu yargı bağımsızlığının ihlali yönünde değiştirildi! CMK “yapboz”a döndü, yeni Adli Kolluk Yönetmeliği de soruşturmaları iktidarın denetimine verdi! Hâkim ve savcı tayinleriyle yargıya müdahale edildi!
Yargının iptal kararları geriye yürümediği için “yaptım oldu” durumu gerçekleşti.
Bütün bunlar “2014 AB İlerleme Raporu”nda uzun uzun anlatılıyor.
Ve artık Türkiye hakkında “yükselen yıldız” denilmiyor, “kâbus” gibi kavramlar kullanılıyor!
Niye? “Bizi sevmedikleri için” mi? Öyleyse daha önce niye Türkiye’yi alkışlarla övmüşlerdi?
2004 yılının 17 Aralık gününden ve izleyen parlak yıllardan... 2014 yılının 17 Aralık gününe nasıl gelindiğini, dünyadaki imajımızın nasıl gölgelendiğini herkesten çok AK Parti’deki vicdan sahipleri düşünmeli. Bütün suç cemaatin mi?
Paylaş