AKP’li TBMM İdare Amiri Salim Uslu’nun, CHP’li Kamer Genç’i itekleyerek, kürsüden indirmesini hayret ve şaşkınlıkla izledik.
Tablo çok açık olsa da Başkanlık kürsüsünün arkasındaki odada toplanmış olan grup başkanvekillerinin nasıl bir karar vereceğini merak ediyorduk. Oturum açılır açılmaz, neler olacağını izlemek üzere basın locasına geçtim. Oturumu yöneten AKP’li Başkanvekili Sadık Yakut tutanaklara baktığını belirterek, -ki o tutanak, ‘...Uslu’nun Genç’i hatip kürsüsünden iteklemesi’ diyordu- Uslu’nun eyleminin, İçtüzük 160/4 bendine girdiğini açıkladı. Kınama cezasına hükmeden maddenin o bendi, ‘saldırıda bulunmak’ diyor. CANİKLİ’NİN ZOR GÖREVİ Yakut’un savunma için söz verdiği Uslu, “Savunma yapmayacağım” deyince kınama cezasının ittifakla kabul edileceğini düşündüm. 1984 yılından beri Meclis’i izleyen, genel kurul salonunda milletvekilinin öldürülmesine tanıklık etmiş, başka tarz kürsüden indirilme eylemlerini görmüş biri olarak çok yanılmıştım, ceza AKP oyları ile reddedildi. Kınama AKP oylarıyla reddedilip tartışma çıkınca, AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli’nin ne diyeceğini büyük bir merakla beklemeye başladım. Canikli, söze içtüzüğe uygun olsa da ‘neden söz aldı’ diye Genç’i eleştirerek konuya girince arkasından ne geleceğini tahmin ettim. “Bakın, hiçbir şekilde, fiziki müdahaleyi tasvip etmek kesinlikle söz konusu değildir. Her zaman kınarız, onun savunulması mümkün değil” dediğinde daha büyük şaşkınlık yaşadım, “O zaman niye ret dendi” diye düşündüm. Az sonra Canikli, arka odada ne konuşulduğunu açıklarken yanıtı vermiş oldu. Uslu’nun özür dilemesini önermişler, muhalefet ise ‘özürle beraber kınama da’ demiş; siz mi öyle dediniz, alın karşılığını: “Ne kınama, ne özür!” Genel Kurulu bu yönde zorlayamayacaklarını da söyledi; yani ortada gözlerinin önünde gerçekleşen açık bir saldırı varken milletin vekillerinin bunu görmezden gelebileceğini öngörmüş bir iktidar grup başkanvekili vardı. SUSAN SADECE KAMER GENÇ OLMAZ Aynı saatlerde devletin polisi depremzedelere şiddet uyguluyordu, Meclis’te ise iktidarın milletvekili benzer bir başka eylemi yapıyordu. Bu olayı iktidar ve ona yakın duran medya, aydınlar görmezden geldi; oysa sorun, Genç’in susturulması değil şampiyonluğunu yaptıkları demokrasidir. “İleri demokrasi” diyen, Meclis’te devasa güce sahip bir parti, Kamer Genç tarzı bir muhalefeti dahi hazmedemiyorsa, bir gazeteci-aydın-milletvekili Mehmet Metiner de, “Özür dilemeyi gerektiren bir durum yok” diye laf atmışsa bilinsin ki, sadece Kamer Genç susturulmaz, herkes susturulabilir. TBMM’deki saldırı çok daha fazla ciddiye alınmalı; ama sorunumuz sadece siyaset değil ki, ertesi günü iktidara yakın medyada bu haber, biri dışında (Ona göre de Kamer Genç Meclis’i karıştırmıştı) yoktu. Aynı gazetelerde dün ise, “Kamer Genç’le arasında geçen olay üzerine açıklama yapan Uslu” diye başlayan ve onun, “Beni eleştirenler Vandal” sözleriyle karşı saldırıya geçtiği açıklaması vardı. Oysa sadece o gazeteleri okuyanlar ‘olayın ne olduğunu’ öğrenememişti. Ya itekleyen Genç, düşen Uslu olsaydı, “Milletin kürsüsü”, “Genlerinde şiddet var”, “Millet iradesi hiçe sayıldı”, “12 Eylül Meclisi’nin kalıntısı”, “Çiçek sulayamadı vekil dövdü” tarzı söylemleri kimlerden kaç bin kez duyardık? Ne yazık ki ben de bütün bunları halkın ‘haber alma’, ‘haberdar olma’ hakkını kullanması için canını veren arkadaşlarımız Sebahattin Yılmaz ile Cem Emir’i toprağa verdiğimiz, “Allah rahmet eylesin” dediğimiz günde yazıyorum.