Paylaş
“Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir.”
Yetmedi, 103’üncü maddedeki yeminde de, “... Aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için...” der.
Anayasa değişmediği sürece, bu maddeler geçerlidir ve anımsanmalı.
‘Halkın seçtiği, terleyen cumhurbaşkanı’ gerekçesi bu hükümleri ortadan kaldırmaz, aksine cumhurun tümünü kucaklama şartını perçinler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise ilk günden beri, sadece eski partisini ve kendisini destekleyen çevreleri kucaklıyor, diğer kesimleri eleştirip ötekileştiriyor.
MUHALEFET İSTEMİYORSA
Erdoğan’ın bu tutumunun, Cumhurbaşkanlığı Vizyon Belgesindeki “Demokratik siyaset zeminini, çoğulculuk alanını, uzlaşma kültürünü geliştireceğiz”, “Davetimiz çoğulcu, eşitlikçi, katılımcı bir demokrasi davetidir” vaatlerine uyduğu da söylenemez. O vaatlerin aksine her gün muhalefeti ve liderlerini en sert sözlerle eleştiren Erdoğan, meydanlara çıkıp AKP’ye oy istemeye de başladı.
Anayasa açısından sorunlu olan bu söz ve eylemlerin en düşündürücüsü ise TÜMSİAD Genel Kurulu’ndaki şu cümleleridir:
“Muhalefet başkanlık sistemini istiyor mu? İstemiyor. İstemiyorsa çok doğru bir iştir bu. Bu kadar basit.”
Erdoğan’ın neyi istediğini bu sözleri açıklıkla ortaya koymaktadır.
İstenen, ‘muhalefet ne derse yanlıştır’ anlayışı temelinde muhalefetsiz bir ülke.
O konuşmanın çok düşündürücü başka yanları da var.
Düşünebiliyor musunuz, kendisinin özenle seçtiği isimlerin aldığı kararlara dahi ‘Adamı çıldırtıyorlar’ diye sinirlenen bir Cumhurbaşkanı söz konusu.
Demekte ki, bırakın muhalefeti, atadıklarının dahi farklı söz ve eylemi kabul edilir değil.
O zaman da bunun adı demokrasi de olmaz, çoğulculuk da; ‘bu kadar basit’.
‘AJAN’ ATAMANIN HESABI
Peki bu tutumunu açıkça ortaya koyan bir Cumhurbaşkanı’nın başkan olması halinde denetimi nasıl sağlanacak, yanlışları nasıl ortaya konacak?
Hele geride, 13 yıllık icraatın itiraf edilmiş yaşamsal yanlışları varsa.
Erdoğan, ‘paralel’in Mossad ajanlığını da ifşa etti; vatan hainliği, Haşhaşilik, faili meçhul cinayet, milyonlarca kişiyi dinleme, orduya kumpas, vs. bir yana.
‘Paralel’ için çok çarpıcı bir itiraf da, “Devlet içinde devlet kurmuşlar” diye Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’dan geldi.
Peki, tüm o ‘paraleller’ Erdoğan’ın imzası ile devletin en gizli görevlerine atanmışsa, yarın daha vahim hataların yapılmayacağının kanıtı ne?
Hem de o atamaların ve Cemaat’le iç içe geçmenin büyük sakıncalarını binlerce kez söyleyenler, anında ‘düşman’ ve ‘vatan haini’ ilan edilmişse.
Ötesi var; o gün bu uyarıyı yapanlar bugün ‘paralel ile kol kola’ olmakla suçlanırken, devletin içine ‘hain, ajan’ atayanlar hâlâ görev başında.
Burası Türkiye tabii, örneğin Almanya değil ki, atadığı sekreteri ajan çıktı diye Willy Brandt gibi bir isim görevinden istifa etsin.
O nedenle; sahte diplomalı ‘sahtekâr’ akrabalar dahil, devletin en önemli makamlarına binlerce ‘ajan’ atayanlar, istifa yerine daha çok yetki istemekte.
Ama biz şunları yineleyelim ki, yarın da ‘Bizi uyarmamışlardı’ denmesin:
“Gerçek açık; devlet hiç bu kadar kötü yönetilmemişti. Yaşananlar ise ne demokrasiye ne de Anayasa’ya uygun; bu kadar basit.”
Paylaş