Paylaş
Ermenek’te 18 madenci hâlâ yerin altında suyun içinde, yerin üstünde ise 24 kişilik midibüse 45 kadın işçiyi doldurunca 17’sini ölüme yolladık.
Her zamanki gibi yönetenler yine,‘ah, vah’ ediyor, ‘Dicle kenarında kaybolan kuzudan da Hz. Ömer sorumlu’ ilkesini unutup suçu başkalarına atıyorlar.
NE GAM, KOLTUK SICAK KALSIN DA
Çünkü, en azından şu anki siyasiler ülkeyi tam 13 yıldır yönetiyorlar, ama o 13 yılda binlerce işçi ölüme yollandı teki koltuğunu kaybetmedi.
Böyle devam ettiği sürece de biline ki bu katliamların sonu gelmeyecek.
Nasıl gelsin ki, büyük bir illüzyonun yaşandığı Türkiye’de, savunmasız ve yoksul insanların ölüme gönderilmesini devlet kendine dert edinmiyor.
Yoksa, 24 koltuklu midibüse ilk kez mi 45 işçi dolduruldu da şaştık kaldık?
Kocaman bir ‘Hayır’. İşte, yazın internete görün bu kaçıncı vakayı adiye!
Bu ölümler karşısında vicdanlarımız sızlamadığı için ne Zonguldak’ta ne de Afyon’da (onlarca başka yerde de) eşya gibi kamyon kasalarına doldurularak taşınan işçileri hepimiz gibi tek bir trafik polisi, tek bir idareci de görmedi.
Hadi birkaç yıl geçti, Zonguldak’ı ve diğerlerini unuttuk diyelim, ama acı ki 15 Ekim’de Afyon’da 4 mermer işçisinin ölümünü de görmedik, duymadık.
Onlar, yemek için her öğlen 1 km öteye kamyon kasasında taşınıyorlardı.
Devlet tek seferini dahi görmedi, duymadı... Ta ki o gün kamyon devrilene dek.
Artık 4 işçi hiç yemek yemeyecek, ne gam; makam koltukları sıcak kalacak ya!
ÖLÜYOR DEĞİL DE YÜRÜYOR OLSALAR
Peki, akıl almaz bu işçi cinayetleri işlenirken yönetenler ne diyor?
Başbakan Davutoğlu, “Denetçi, işverenin tek bir çayını dahi içse haramdır” diyor, rantçı işverenden hesap soracağını söylüyor.
Çok haklı, ama Allah aşkına, Türkiye uyarılar dolu denetçi ve müfettiş dosyaları, Sayıştay raporları cenneti değil mi?
Öyle de, ancak o raporları kenara koyan yöneticilere, yani siyasilere tek laf yok.
Çünkü, cinayetlerin işlendiği o madenlerin sahipleri ile siyasi akraba olan, siyasi rant elde eden, bağış toplayan siyasilerin varlığı yüzümüze çarpıyor.
Böyle sürdüğü için değişen bir şey olmuyor, olmayacak.
Ama o işçiler ‘ölüyor’ değil de ‘yürüyor’ olsa hiç duyarsız kalınmaz!
Ölüme yürüyenlere ‘yaşam odasını’ çok görenler, ölmemek için yürüyenler susuz(!) kalmasın diye TOMA üstüne TOMA alma ihalesi açar!
Kusura bakılmasın, siyaset kendine ceza kesmedikçe bu ölümler sürecek.
Ta ki, komünist bir partinin yönettiği Çin gibi davranılana dek.
Çin’de yöneticiler, madenci ölümlerini kendilerine dert edindiler ve baktılar ki ‘işletmecilerle siyasetçi yakınlığı’ temel bir sorun.
Hemen buna son verip ağır cezalar getirdiler, sonuç da müthiş oldu.
Türkiye’den katbekat fazla kömür çıkaran o Çin’de madenci ölümleri Türkiye’ye oranla altı kat düşük.
İşçi katliamlarına ‘dayıbaşları’ diye bir mazeret daha ürettik son 13 yılda.
İyi güzel de, yahu bilmez miyiz ki, 10 yıldır en büyük ‘dayıbaşı’ devlet oldu.
Taşeron işçi sayısı 2004’te 3 bin 183 iken, bugün 759 bin 792’ye çıkmışsa niye her yer ‘dayıbaşı’ dolmasın, her yerde işçi ölmesin ki!
Paylaş