Paylaş
Çünkü, o isimler aday yapıldığı an AKP, CHP’yi uzun süre yoracağı iyi bir kozu eline geçirdiğini gördü, ‘milli irade’ söylemini unuttu, çünkü CHP, hem Ergenekon ile bağlantılı gösterilecek hem de Silivri’yi mekân tutturulacaktı.
Böyle yapıldığı için de kabak BDP’li ve MHP’li tutuklu vekillerin başına patladı. Mustafa Balbay’ın, “Seçilmeseydim bugün serbesttim” sözü de buna işaret.
Yoksa YSK, tutuklu BDP’lileri veto ettiğinde ayaklanan iktidar çevreleri seçimden sonra da aynı tavrı gösterir, ‘milli iradenin tecellisi’ diyerek sorunu çözer, TBMM de ‘ustalık dönemine’ bambaşka bir başlangıç yapabilirdi.
ÇİÇEK DE ZOR DURUMDA KALDI
Gelinen noktada dikkat ederseniz BDP ve MHP, bu sorunu neredeyse unutmuş durumda, CHP ise konuyu temel sorunu yaptı.
CHP’yi, bu isimleri aday göstermesi nedeniyle ne kadar eleştirsek de ‘tutuklu vekiller ülkesi’ olmanın utancını görmezden gelme hakkımız olamaz.
Ayrıca, Başbakan Erdoğan da 2002’de benzer bir durumla karşı karşıya kalınca CHP’nin, hemen elini uzatıp sorunu çözdüğünü unutmamalı. Aynı Erdoğan’ın bugün, ‘CHP’yi yormaya devam’ diye, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’i de zor duruma düşüren bir yola girmesi hiç anlaşılır değil.
Çünkü, yasal düzenlemeye gitmeden, kamuoyu oluşturarak yargı eliyle rahatlıkla çözülebilecek bu sorun Çiçek’in kucağına bomba olarak kondu.
Özellikle CHP’nin talebiyle Çiçek, Erdoğan ile de görüşerek devreye girdi. Sonuçta sorunun çözümünü sağlayamadığı gibi, “Meclis önünde ölüm orucuna mı yatayım” diyerek kenara çekilmek zorunda kaldı. Çiçek’in bu sözünü muhalefet partilerinden çok iktidara yönelik okumak olası, ama Kemal Kılıçdaroğlu, farklı düşündüğü için hedefine onu aldı. Dışarıdan baktığımızda Kılıçdaroğlu’nun bu tavrını haklı bulmayabilir, “Hedefi Başbakan olması gerekirken Çiçek’e yönelmesi yanlıştı” diyebiliriz. Ben de böyle bakıyorum, ama neden öyle davrandı diye de düşünmek gerekli.
ÇİÇEK’E KIZGIN ÇÜNKÜ
Çiçek’e, dört parti yerine üç partinin grup başkanvekillerini toplamasına karşın sonucu dördüncüye (AKP’ye) tabi tuttuğu ve o sonuç belli olunca üç partiyi yeniden toplantıya çağırmadan, “Yetkisizim” dediği için kızgın.
Harekete geçmeden önce Erdoğan ile görüştüğü, ‘Durup dururken yola çıkacak biri değil’ diye gördüğü Çiçek’in, o görüşmenin içeriğini açıklayarak Başbakan’ın rolünü ortaya koyması gerektiğini düşünüyor.
Süreç, “Nasılsa üç parti uzlaşamaz” diye başlatılmışsa buna, Çiçek’in oyuna getirilmesi olarak bakıyor, ondan bunun hesabını sormasını bekliyor.
Üç partinin vardığı mutabakatı Çiçek’in de mutabakatı sayıyor.
“Başbakan, bu sorun dahil, her konuda yasama üzerinde otorite oluşturdu. Çiçek, bunların hiç birine itiraz etmiyor” demeye getiriyor.
Bu nedenlerle, Çiçek’e yakışanın görevi bırakmak olduğuna dahi inanıyor.
Çiçek’in, “İki lider görüşerek sorunu çözsün” önerisine de bir bakışı var. Kılıçdaroğlu, sorunun çözüleceğine dair bir umut görse, bu görüşmeyi yapmaktan kaçınacak gibi değil, ama böyle bir atmosferin oluşabileceğini bugünkü Türkiye’de hangimiz inanabiliriz?
Yine de bakarsınız iki liderden belki biri, illa bu konu olmasa da bir vesileyle adım atıp buluşma talep ederek hepimizi şaşkına çevirir. Bu arada Erdoğan, pazar günü, tasmalı gazetecilerin foyasını salı günü ortaya koyacağını söyledi, ama boşuna bekledik. Keşke bu konuda da bizi şaşırtsa.
Paylaş