“PROJELERİNİZ neler” denip durulan CHP, art arda iktidarı savunma konumuna iten, geniş halk kesimlerini ilgilendiren açılımlar yapıp duruyor.
“Özgürlükçü demokrasi için sivil toplum” projesi de bunlardan biriydi.
Medyada yeterince yer bulmadı, bunda, Japonya depremi ve İbrahim Tatlıses’e saldırı etkili oldu, ancak CHP de kendi hatasını görmeli.
Muharrem Sarıkaya da dün yazdı, Kemal Kılıçdaroğlu proje için yazarlarla buluşmuşken CHP Genel Merkezi, Başbakan Tayyip Erdoğan’a yollanan ‘Kayseri mektubunu’, TBMM grubu da bedelli askerlik teklifini açıkladı.
Kendinin neden olduğu, bundan daha öte bir iletişim kazası olamaz sanırım.
Medya da daha çarpıcı bu iki konuya daldı, çünkü Erdoğan da yanıt verecekti. NE İMZA, NE ŞU, NE BU
Bakın işte, bu önemli proje yerine ben de bodoslama mektuba daldım.
Nasıl dalmayayım ki Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun yolladığı belge için, “Böyle bir belge olmaz. Bir kişi yazı yazmış, bir yerlere bir şeyler kendine göre havale etmiş, ne imza, ne şu, ne bu yok” dedi ya çok, ama çok önemsedim. Çünkü imzasız, isimsiz, tarihsiz ihbar mektupları, bilgisayar çıktıları, e-postalarla bu ülkede insanlar cezaevlerine dahi atılabiliyor.
Bunu da geçtim, 28 Aralık 2008’de, yukarıdaki sözlerin sahibi Erdoğan’ın, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Özgün Ökmen’le ilgili altında isim, imza, tarih olmayan, zarfına hayali isim ve adres yazılmış bir mektup üzerine hemen o gün, iki müfettişi harekete geçiren onayı verdiğini, bir haftacık içinde Ökmen’in, kademe ilerleme cezasına çarptırıldığını yazmıştım.
Neyse canım, hem bu ceza Danıştay’dan döndüğü için hem de “Ökmen, CHP’den milletvekili adayı olmuştu, Kayseri Belediyesi ise AKP’de” diyerek bu konuyu geçelim, CHP’nin Sivil Toplum Örgütleri (STÖ) projesine dönelim.
CHP’nin STÖ’lerle bağının uzun yıllardır koptuğunu yazıp çizen, hatta 2007 seçimi öncesinde ‘Siyaset Meydanı’ programında, bu yöndeki sorularım üzerine Deniz Baykal’ın ‘hışmına’ uğrayan gazetecilerden biriyim.
Kılıçdaroğlu’nun, yardımcıları Sencer Ayata, Umut Oran ve Parti Meclisi üyesi Akyan Erdoğan’la birlikte açıkladığı bu proje CHP için bir milattır.
Nüfusu daha az İngiltere’de 870 bin, Fransa’da 800 bin STÖ varken bizde sayı (çoğu da suskunluğa itilmiş) 150 binde kalmışsa demokrasi güçlenemez.
Bu nedenle bir partinin böylesi bir projesi önemsenmeyi, ayrıca hak etmeli. İL VE İLÇELERE YAYILMIŞ
CHP, STÖ’lerle ilişkide uygulamaya da çoktan geçmiş.
Kılıçdaroğlu, gittiği her ilde mutlaka STÖ’leri ziyaret ettiğini, yöneticileriyle buluştuğunu anlatırken Umut Oran, her il ve ilçede STÖ sorumlusu bir başkan yardımcısı atandığını belirtti, “Bu arkadaşlar üç ayda bir, STÖ’lerinin taleplerini de içeren temaslarını, bize rapor etmek zorunda” bilgisini verdi.
Sencer Ayata ise tüm projelerin, öncesinde ve sonrasında STÖ’lerin bilgisine sunulduğunu, görüş alındığını, öneriler ışığında sonuçlandırıldığını söyledi.
O kahvaltıda, bugüne kadar laiklik hassasiyetini en önde tutmuş bir partinin dini cemaatlere yönelik yeni bakışını da son derece dikkate değer buldum.
Cemaatlere, “Bir siyasi partinin arka bahçesi olmayın” çağrısı yapan, şartı koşan Kılıçdaroğlu, bunun ötesinde manevi alanda insanların örgütlenmesine karışılamayacağını vurguladı, hatta çok daha ileri gitti.
Toplum özgür kılındığında baskıcı cemaatlerin su yüzüne çıkacağını söyledi, “Yasaklama, özgürleştir; çünkü halkın sağduyusuna güven” mesajı verdi.