Paylaş
ÖNCE bir yanlış anlamaya sebep olmamak için bilgi verelim: 22 Ekim 1917’de yayın hayatına başlayan Vakit Gazetesi’nin sahipleri Mehmet Asım Us-Hakkı Tarık Us kardeşler idi. Günümüzde aynı isimle çıkan dinci gazete ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktu.
Gelelim yazımıza...
"Türk Harflerinin Kabul Tatbiki Hakkında Kanun" çıkıp, 1 Aralık 1928 tarihi itibarıyla hayata geçirileceğinin kesinleşmesi üzerine gazete sahipleri telaşlandı. Biliyorlardı ki, gazeteleri-dergileri çok zarara uğrayacaktı.
Bir şey yapmalıydılar...
Latin harflerine karşı değillerdi. Ancak gazete okur sayısında büyük bir düşüş yaşanacağını biliyorlardı.
Heyetler düzenleyip Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’i ziyarete bile gitmişlerdi.
Ara bir formül bulmuşlardı: "Gazetenin yarısı eski yazı, yarısı yeni yazı olsun!"
Aslında benzer öneriyi Latin Harfleri Komisyonu Başkanı Falih Rıfkı (Atay) da getirmişti.
Bunlar karşılarında kararlı devrimci bir devlet adamını bulmuşlardı. Mustafa Kemal bu önerilere hiç sıcak bakmamıştı. "Gazetelerde yarım sütun eski yazı kaldığı zaman dahi herkes bu eski yazılı parçayı okuyacaktır. Kimse yeni yazıyı okumaz."
Zor olsa da halkın kısa sürede yeni harfleri öğreneceğine inanan Mustafa Kemal geri adım atmamış, Anadolu gezisine çıkarak Sinop, Samsun, Tokat, Amasya, Sivas, Kayseri’ye gidip yeni harfleri halka anlatmıştı.
Gazete sahipleri ne yapacaklarını düşünerek toplantıdan ayrılmışlardı.
Vakit Gazetesi sahibi Us kardeşlerin kafalarında bir plan vardı.
İzdivaç programı nereden çıktı
Vakit Gazetesi tiraj kaybetmemek için promosyona başladı.
Bugün TV ekranlarındaki evlilik programlarına benzeyen "Mesut Çiftler Müsabakası" adındaki bu promosyonun içeriği şöyleydi:
Gazete temsili/farazi olarak on kadın ve on erkek tanımlayacaktı. Ve bunların her birini okuyucularına tanıtacaktı.
Örneğin...
Halit Bey; 30 yaşında bir ilçe kaymakamıdır. Namuslu, güzel, temiz bir hayat arkadaşına ihtiyacı vardır. Hayatı Anadolu’da geçeceği için eşinin balo ve eğlence meraklısı olmasını istememektedir. Kendisinin çehresi güzeldir. Doğru, bilgili ve çalışkan bir adamdır. En büyük kusuru sinirli olması ve çabuk kızmasıdır. Fakat karşısındaki insan aklı başında, makul, sakin, düşünceli bir insan olursa, çok hürmet eder. Sevdiği insanlara karşı fedakár denecek kadar iyidir.
Hafize Hanım; 42 yaşında, eski bir konak kalfasıdır. Ömrü çalışmakla geçmiştir. Fevkalade işgüzardır. Yüzü çirkindir, fakat iğrenilecek gibi değildir. Tatlı sözlüdür. Kanaatkárdır. Şimdiye kadar kocaya varmamıştır. Fakat evin efendisi vefat etmiş, konak dağılmış, kalfa on parasız sokakta kalmıştır. Hizmetçiliğe gitmek nefsine ağır gelmekte, namuslu bir kısmet bulursa evlenmek istemektedir. Varacağı adamının yaşı, serveti ne olursa olsun razıdır.
Vakit Gazetesi her gün benzeri temsili bir kadın ile bir erkek karakterlerini yazıp okuyucularına soracaktı: "Kim kiminle evlenmelidir?"
Bu işin ucunda ödül de vardı:
Okuyucu hem 20 kupon biriktirecek, hem de özellikleri anlatılan adaylar arasında birbiriyle mutlu evlilik yapabilecek çifti belirleyecekti.
Biriktirdiği kuponları gönderen ve doğru tahmin yapan okuyucular arasında kura çekilecek ve birinciye 100 lira ödül verilecekti.
İkinciye de 50 lira ödenecekti. Ayrıca 20 ve 10 liralık ödüller de vardı.
İşte kazanan çift
Vakit Gazetesi’nin "Mesut Çiftler Müsabakası" 30 Kasım’da eski yazıyla başlatıldı.
Yarışmanın ikinci günü, 1 Aralık’ta Vakit Gazetesi yeni yazıya geçti.
Tiraj kaybı oldu mu, yoksa artış mı oldu bilemiyoruz.
Vakit Gazetesi uzun yıllar yayın hayatına devam ettiğine göre sarsıntıyı belki de bu promosyon sayesinde ucuz atlattı.
Uzatmayalım...
20 Ocak 1929 günü Vakit Gazetesi’nde sonuçlar açıklandı.
Buna göre, 30 Kasım’da tanıtılan "Ali Bey" ile 8 Aralık’ta tanıtılan "Kadriye Hanım" birbirine uygun en iyi çift seçilmişlerdi.
Hangi okuyucunun kazandığını yazmadan önce birleştirilen çifti tanıyalım:
Ali Bey; 40 yaşında mühendistir. 200 lira aylığı, bir evi vardır. Zevcesi iki yıl önce vefat etmiştir. Üç ve yedi yaşlarında iki kız çocuğu vardır. Orta boylu, şişmanca, sevimli, çalışkan bir adamdır. Doğruluktan ve intizamdan çok hoşlanır. Muntazaman evine ve işine gidip gelir. Terbiyelidir. Mantıksızlığa tahammülü yoktur. Çocuklarını çok sever. Güç darılır, fakat kırıldığı insanla kolay barışmaz.
Kadriye Hanım; 27 yaşındadır. Kısa boylu, pembe çehreli, güzel beyaz dişli, yumuk siyah gözlü bir kadındır. Fakir, fakat temiz bir ailenin evladıdır. İki defa evlenmiş, ikisinde de bahtiyar olamamıştır. Birinci kocası ayyaş ve serseri; ikincisi aksi, titiz, hastalıklı bir adamdı. Bu adamlarla geçinmek için bin türlü fedakárlığa ve mahrumiyete katlanmış, fakat başarılı olamamıştır. Bedbaht olmasına rağmen çok neşeli, cesur ve çalışkandır. Hep güler ve güldüğü zaman yanağında sevimli bir çukur açılır. Kocasının güzel, zengin, meşhur bir adam olmasını istemez.
"Ali Bey" ile "Kadriye Hanım"ı ideal bir çift olarak birleştiren talihli bir öğrenciydi!
100 lirayı İstanbul Erkek Muallim Mektebi üçüncü sınıfta okuyan bir öğrenci kazandı. Gazete, talihli öğrenci olduğu için adını açıklamadı.
50 liralık ikincilik ödülünü ise Eskişehir’de oturan Sara Hamit Hanım kazandı.
Neden "Ali Bey" ile "Kadriye Hanım" uygun bir çift olarak görülmüştü? Yanıtı kuşkusuz sosyologlar verebilir.
Benzer şaşırtıcı bir sonuç da Haftalık Mecmua’nın anketinde çıktı.
Haftalık Mecmua: Hangi kızla evlenmeli
TARİH 12 Mart 1927.
Haftalık Mecmua bir anket düzenledi: "Hangi Kızla Evlenmeli?"
Dergi sekiz ideal tip belirleyecekti.
Okuyucu bunlar arasından hangi kızın evlenilecek ideal bir eş olduğuna karar verecekti.
Ankete katılanlar arasında birinciye 25, ikinciye 15, üçüncüye 10 lira verilecekti.
Haftalık Mecmua’nın farazi olarak belirlediği sekiz ideal tip şuydu:
Ulviye Perihan Hanım: Uzun boylu güzel bir kızdır. Çamlıca Lisesi’ni bitirmiş ve iki yıldır Hukuk Fakültesi’nde okumaktadır. Güncel olayları yakından takip eder; ülke sorunlarını arkadaşlarıyla tartışır. Militan yönü vardır. Şen şakraktır.
Ferihan Şevket Hanım: Sosyete kızıdır. Gayet şık giyinen güzel bir kızdır. Piyano, keman çalar. Evlerinden misafir eksik olmaz. Dans en büyük merakıdır. Birkaç erkekle flört eder. Ailenin kimi dostları, annesini zaman zaman bir köşeye çekip kızının bir kazaya uğramaması için uyarır. Ancak annesi salon hayatından yanadır, kızına toz kondurmaz. Bu tür tavırları görgüsüzlük olarak değerlendirir.
Mediha Hanım: Osmanlı tipidir; pek sokağa çıkmaz. Çağdaş eğlence türlerini sevmez. Sinemaya, tiyatroya, baloya gitmez. Çok sıkı bir aile terbiyesi almıştır. Dindardır. Çok güzel bir kızdır. Çok merhametli bir kalbi vardır.
Nevire Hanım: Moda düşkünü, artistliğe meraklıdır. Kirada otururlar ama giyimi kuşamıyla zengin bir intiba bırakır. Ailesiyle arası iyi değildir. Evde hiçbir şeyi beğenmez. Hayal dünyasında yaşamaktadır. Şan, şöhret peşindedir. Beyazperde tek idealidir.
Bedia Nuri Hanım: Bilim kadınıdır; Fen Fakültesi’nde öğrencidir. Bilim onun için yaşamın tam kendisidir. Boş zamanlarını bile kütüphanede geçirir. Boş sohbetlere katılmaz. Sade giyinir.
Nimet Hanım: Boylu boslu, sağlıklıdır. Zengin bir çiftlik sahibinin kızıdır. Konya doğumludur, sonra İstanbul’a gelmişlerdir. Tüm gününü ailesiyle geçirir. Kent yaşamına uzaktır. Fazla açılıp saçılmayı sevmez.
Melahat Hanım: İstanbul’un mutaassıp ailelerinin birinin kızıdır. Çok güzel ve zekidir. Evden pek çıkmaz. Sinemaya ancak üç kez gitmiştir. Tüm bu münzevi hayata karşın hayat dolu kızlara gıpta etmektedir.
Muazzez Cevat Hanım: Yirmi beş yaşındadır. Çalışıp hayatını kazanmaktadır. Maaşı 90 liradır. Fransızca-Almanca bilir. İşkoliktir. Ama kadınlığını unutmamıştır. Süs meraklısıdır. Şık giyinir.
Haftalık Mecmua’nın ideal sekiz adayı buydu.
Sizce okuyucular kimi birinci seçti dersiniz:
Mediha Hanım!
9754 kişiden 3363 kişi Mediha Hanım’ı evlenecek ideal eş olarak görmüştü.
İkinci Nimet Hanım, üçüncü Bedia Nuri Hanım ve dördüncü Muazzez Cevat Hanım seçilmişti.
Yedigün Dergisi: Mesut izdivaç için öneriler
TARİH 15 Mart 1933.
Yedigün Dergisi yayın hayatına başladı.
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Sedat Simavi’ydi.
Halkın ilgisini çekecek popüler konulara eğilen, görselliği çok ve iyi kullanan bir gazeteciydi Sedat Simavi.
Sayfalarında bol bol kadın resmi kullanmaktan çekinmiyordu.
Ayrıca Yedigün Dergisi, "Türk kadın tipi"ni tanımlamayı görev edinmişti.
Derginin tanımına göre, Cumhuriyet’in yeni kadını; iş ve aile görevini birlikte yürüten bir kahramandı.
Derginin yazarı Hikmet Feridun Es’e göre ise, Türk kadını, "evde hizmetçi, dışarıda hanım" olmalıydı.
Yenigün’de kadınla ilgili yazıları nedense derginin erkek yazarları kaleme alıyordu! Bunların başında İbrahim Alaaddin Gövsa geliyordu ve kadının "tamamen özgürleşmesinden" çekiniyordu. "Erkek annelerin artmasında yalnız monten kadınlar değil, biraz da iş kadınları sebep olmaktadır" diyordu.
Dergiye gelen mektupları yanıtlayan Rakım Çalapala, 22 yaşında iyi eğitim almış ancak talibinin çıkmamasından, çıkan taliplerin de az eğitimli olduklarından yakınan genç kıza şu öğütte bulunuyordu: Evde kitapların, diplomaların değil, erkeğin sözü geçer ve bu nedenle az eğitimli biriyle evlenebilirsin.
Yedigün’e göre kızlarda evlenme yaşı 24, erkeklerde ise 29’du.
Peki, evlenecek kadın nasıl olmalıydı:
"Vücudu sağlam, asabı kuvvetli, çizgileri yuvarlak, gözleri parlak, dudakları dolgunca" olmalıydı.
Kızların "koca avlayabilmek" için şu 11 kurala uyması gerekiyordu:
İyi huylu olmak, fazla boyanmamak, erkeğe arkadaş olabilmek, iyi ev kadını olmak, kıskanç olmamak, erkeği kıskandırmamak, akıllı hareket etmek, artist ruhu barındırmak, erkeğine göre giyinmek, çok zayıf olmamak, balıketinde olmak.
"Sahte münevver, ukala, şımarık, artist, dişi kurt, süs kadını" gibi olanların şansı hiç ama hiç yoktu!
Gerek Osmanlı’da gerekse Cumhuriyet döneminde eş bulamayanlar için bu işi dert edinen cemiyetler de yok değildi.
Evlendirmeyi kolaylaştırma cemiyeti
TARİH 10 Ocak 1910.
Karadeniz Ereğli’de "Evlendiriciler Cemiyeti" kuruldu.
Kurucusu dönemin kaymakamı, İttihatçı-Devrimci Tunalı Hilmi Bey’di.
Kurucuların hepsi erkekti.
Derneğin amacı belliydi; evlenmekte zorluk çeken gençlere yardım etmek!
Cemiyetin nizamnamesine göre, vatan, boşluk, zürriyetsizlik yüzünden tehlikededir. Yetişmiş kızlar, delikanlılar bir an evvel evlendirilmeli; bunların fakir, kimsesiz olanlarına ev, tarla, sermaye yahut çiftçilik levazımı tedarik edilmelidir. Kızlar on beş, delikanlılar on sekiz yaşından evvel evlenmemelidir. İlletli olanları evlenmekten alıkoymaya çalışmak gerekir. Bu yoksulluk günlerinde uzun, masraflı, külfetli düğünler yapılmamalıdır. Ağırlıklar istemek, yüksek pahalı nikáhlar kıymak; kızı kocaya değil de satılmaya vermek; evlenmelerin önündeki engelleri kaldırmak gerekir.
Cemiyete girenler yılda en az 5 kuruş vereceklerdi.
Cemiyet her köyde bir şube açacaktı.
Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyet’te de evlilik meselesi hep önemli oldu.
İlginç bir örnek verelim:
22 Şubat 1922’de Büyük Millet Meclisi’ne bir yasa önergesi verildi: Yirmi beş yaşını bitirip de evlenmemiş olanların devlet memurluğu yapmasına izin verilmeyecekti! Evlilik zorunluluğunu içeren yasa önergesi kabul edilmedi.
Ama evlilik hep teşvik edildi.
Bunun öncelikli nedeni, savaşlar nedeniyle çok azalan nüfustu.
Bu amaçla dernekler Cumhuriyet döneminde de kuruldu.
Üstelik taşrada bile.
Tarih 14 Ekim 1947.
İstanbul’da "Evlendirmeyi Kolaylaştırma Cemiyeti" kuruldu.
Cemiyete girmenin bir tek koşulu vardı: Bekár olmak.
Cemiyet kısa sürede üç yüzden fazla üyeye sahip oldu. Yetmiş üyesini evlendirme başarısı gösterdi.
Aradan yıllar geçti...
Bekárları evlendirmek artık sosyal sorumluluk projesi kapsamında değil.
Bugün İstanbul’da 20’ye yakın evlendirme şirketi var ve hepsi de iyi para kazanıyor.
TV’deki programları hiç yazmayalım bile.
Paylaş