Şarkıcı İsmail Türüt, sürekli medyaya çıkıp Türk milliyetçisi olduğunu söylüyor. Türüt’ün yolundan yürüdüğü ırkçı ağabeyleri, öyle sözlere filan inanmazlardı. Ellerine cetvel, pergel alıp kafatası ölçümü yaparlardı.
Kimin kafatası dolikosefalik ya da brakisefalik, ona göre Türk olduğuna karar veriyorlardı. "Kim Türk tartışması" zamanında ünlü edebiyatçıları nasıl böldü? Namık Kemal’den Mehmet Akif Ersoy’a kadar neden birçok edebiyatçının Türk olmadığı iddia edildi? İşte tüm bu tuhaf soruların yanıtı.
SAYIN İsmail Türüt,Mektubumu size biraz gecikmeli yazıyorum. İstedim ki biraz sakinleşiniz, aklıselim olunuz.
Çünkü sizi kızdıracağım!
Sayın Türüt,
Türk milliyetçisi olduğunuzu söylüyorsunuz; peki siz Türk müsünüz?
Dedim ya sizi sinirlendireceğim...
Yok, hayır kabalaşmayacağım, sadece anlayacağınız dilden konuşmaya çalışacağım. Ben sizi kaybetmek değil, kazanmak istiyorum.
Bu nedenle, meselelere daha geniş açıdan bakmanız için, mektubuma yakın tarihimizden bir "Türkçü" hikáye anlatarak başlamak istiyorum.
’NİHAL ATSIZ DÖNMEDİR’
Bundan yıllar yıllar evvel Türkiye’de iki Türk milliyetçisi yoldaş vardı. Durun hemen heyecanlanmayın, "komünist" sanmayın onları; bundan 70 yıl önce Türkçüler birbirine "yoldaş" diyordu.
"Yoldaş" sözcüğünü en çok kullanan da şarkıcı Tarkan’ın büyük amcası ünlü milliyetçilerimizden Fethi Tevetoğlu’ydu. Neyse konuyu karıştırmayalım.
Dönelim bu iki milliyetçi yoldaşa; bunlardan birinin ismi Nihal Atsız, diğerinin adı ise Reha Oğuz Türkkan’dı.
Aralarında zamanla ayrılıklar çıktı. Birinin görüşleri Gustave Le Bon’a, diğerinin ise Arthur de Gobineau’nun ırkçı teorilerine dayanıyordu. Bu teorilerin ne olduğuna girip kafanı karıştırmayayım.
Bu bizim iki milliyetçi yoldaş, ellerine cetvel, gönye alıp fotoğrafları ölçerek kimin Türk olup olmadığına karar veriyorlardı. Hatta öyle ki, bunu devletin de yaptığına inanıyorlardı; Türk çıkmadığı için, İsmet İnönü’nün bu raporları "utanıp" yok ettiğini bile söylüyorlardı! Yani atıp tutuyorlardı.
Uzatmayayım, sonuçta bizim bu iki yoldaş, o kadar milliyetçi, o kadar Türkçüydüler ki, zamanla aralarında liderlik mücadelesi çıkınca, birbirlerinin ırksal açıdan, safkan olup olmadıklarından şüphe eder hale geldiler.
Yaşı daha genç olan Türkkan, Atsız’ın kafatasının, Türk ırkına benzemediğini söyledi.
Nihal Atsız yanıt vermekte gecikmedi: "Türkkan’ın ataları Ermeni’dir. O Türkkan değil Ermenikan’dır."
Aman sakın siz de kaset satmayınca, şarkıyı birlikte yazdığınız Arif Şirin ile birbirinize düşüp soy-sop araştırmasına filan girmeyiniz. Neyse...
Atsız ile Oğuz’un tartışması, 1943 yazında başladı ve kırgınlık yıllarca sürdü.
Irkçı söylemler o yıllarda herkesi o kadar etkiledi ki, bu iki yoldaşı da yargılayan Sıkıyönetim Mahkemesi, raporunda Nihal Atsız’ın atalarının Gümüşhane Midi Köyü’nden olduklarını ve "dönme" olarak bilindiklerini yazdı!
Gördünüz mü, bu "ırkçılık virüsü" buluşmaya görsün, nasıl her tarafa sirayet ediyor.
Sayın Türüt,
Konuyu şimdi size getireceğim.
Hani size sordum ya "Türk müsünüz?" diye. Gelin bir ölçüm yapalım!
Sizin kafatasınız dolikosefalik mi yoksa brakisefalik mi? Çünkü ona göre Türk olduğunuza karar vereceğiz.
Burnunuzun ucundan kafanızın arkasına kadar olan bölüm 155 mm, bir kulaktan öteki kulağa (kafanın üstünden) 182 mm geliyorsa saf Türk olduğunuzu anlayacağız!
Bir de bunun pergelli olanı var!
Boş verin...
Zaten sadece kafatası bulguları yeterli olmuyor, kanına, saç rengine, gözüne, burnuna ve -belki de sizin için en önemlisi- boyun uzunluğuna bakılıyor.
Bak boy dedim de aklıma geldi. Hititlerin, Türkiye Türklerinin ataları olarak gösterilmesine Türkçüler karşı çıktı. "Kısa boylu, kısa boyunlu biçimsiz Hititler nasıl bizim atamız olurmuş" dediler.
Bakınız, ayrıca bizim ırkçılar öyle "ben Türküm" diyeni de hemen kabul etmiyorlardı. Nihal Atsız’a göre, Türk milletinin esası dil değil, ırk ve kandı.
Siz bir şarkıyla "Türk milliyetçisi" olacağınızı mı sanıyorsunuz; büyük şair Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nı, Çanakkale destanını yazmış da, kendini kabul ettirememiş bu çevrelere, siz ne diyorsunuz?
’MEHMET AKİF TÜRK DEĞİLDİR’
Sayın Türüt,
Bunlar, İstiklal Marşı’mızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’u bile canından bezdirdi.
Nihal Atsız ve Reha Oğuz Türkkan’ın bir dava arkadaşları vardı: İsmet Rasin Tümtürk. 1939’da Türkçü Yücel Dergisi’nde ne yazdı biliyor musunuz?
"Mehmet Akif, Türk değildir. Bir kimse hüviyet cüzdanında Türk yazıyor diye Türk olamaz; onun Türk olabilmesi için iki şartın aynı zamanda onda bulunması gerekir. Birincisi, o adamın damarlarındaki kanın Türk olması gerekir. İkincisi, o adamın kafasının içindeki bütün duyguların en gizli, en ince taraflarına kadar Türk olmasıdır. Akif, Türklükten tamamen uzaktır. Akif, Çanakkale şehitlerine yazdığı mersiyede bile, anayurdu koruyan Türkler değil hilafeti koruyan Müslümanlar diye bakmıştır."
Evet; Mehmet Akif Arnavut’tu.
Peki, İsmet Rasin Tümtürk kimdi? Cenap Şahabettin’in oğluydu. Cenap Şahabettin kimdi; bir iddiaya göre Arnavut, diğer iddiaya göre ise Kürt.
Annesi ise Kürt Bedirhan Abdürrezzak torunu Naciye Hanım’dır.
Reha Oğuz Türkkan, can yoldaşı İsmet Rasin Tümtürk’ü desteklemek için hemen bir makale kaleme aldı: "İsmet, Plevne şehitlerinden birinin torunudur. Bundan başka, İsmet’in yüzüne bakmak da ırkı hakkında bir hüküm vermek için káfidir. Çünkü İsmet’in yüzü, Türk yüzüdür."
Arkadaş olunca kafatası ölçümü filan yok!
İşin garip yanı İsmet Rasin Tümtürk’ün kız kardeşi Reşika’nın kayınpederi Sülayman Nazif’in de Kürt olduğu gerekçesiyle milliyetçilerin hışmına uğramış olmasıydı.
Sülayman Nazif’in Kürt olduğunu iddia eden kimdi dersiniz; kendisi de Kürt olan Abdullah Cevdet.
Peki ırkçıların kitaplarından feyzaldıkları Gustave Le Bon’un kitaplarını Türkçe’ye kim çevirmişti; Abdullah Cevdet!
’ZİYA GÖKALP YAHUDİ’DİR’
Sayın Türüt,
Umarım kafanız karışmamıştır. Ama meselelere o dar çerçeveli pencereden bakmaya devam ederseniz, daha da karışacaktır.
Biliyor musunuz, "Turan" sözcüğünü ilk kullanan, büyük Türk milliyetçisi Ziya Gökalp, kimine göre Kürt, kimine göre ise Yahudi dönmesiydi!
Oysa Ziya Gökalp, hep Türk olduğunu söyledi.
Fark eder mi "Türkçülüğün Esasları"nı kaleme alan Gökalp’in ne olduğu? Ya da Türk milliyetçiliğine derinden bağlı Moiz Kohen’in (nam-ı diğer Munis Tekinalp’in) Yahudi olup olmaması, Türk yurtseveri olmasına engel midir?
Sizler televizyon ekranlarındaki konuşmalarınızla güzelim Türkçe’yi yok ederken, Moiz Kohen yıllarca o dilin yaşaması için ter akıttı; Türk Dil Kurumu’nda çalıştı.
"AB, Türk düşmanı Ermeni yetiştiriyor" diyen MHP’li Levon Panos Dabağyan’ı "ölçüp biçip hangi kalıba" sokacağız?
Biliyor musunuz, "Vatan Yahut Silistre"yi yazmış Namık Kemal’in vatanseverliğine bile dil uzatıldı bu ülkede. Namık Kemal’in birlik temeli olarak İslam’ı, siyasal yapı olarak Osmanlı monarşisini savunması yıllar sonra onun Türk milliyetçisi olamayacağına yorumlandı.
Tevfik Fikret de bu güruhun boy hedefi oldu. Ahmet Haşim küçük görüldü, Arap olduğu için! Ömer Seyfettin... Hamdullah Suphi Tanrıöver...
Listeyi uzatmak istemiyorum, insanın canı yanıyor. Bakınız Ziya Gökalp ne diyor:
"Yalnız iyi günlerimizde değil, kötü günlerimizde de bizden ayrılmayanları nasıl milliyetimizin dışında sayabiliriz? Milletimize karşı büyük fedakárlıklar yapmış, Türklüğe büyük hizmetler vermiş olan bu fedakár insanlara, nasıl ’Siz Türk değilsiniz’ diyebiliriz?"
YAZIKTIR, GÜNAHTIR
Sayın Türüt,
Bakmayın size "Türk müsünüz" diye sorduğuma, şaka yaptım, siz kendinizi ne hissediyorsanız benim için osunuzdur.
İnsanların kanı, boyu, saçı, gözü ve burnunda "bir şeyler" aramak ilkelliktir.
Eğer insan olanda "bir şey" aranacaksa omurga aranmalıdır, omurga!
Dün şeriatçıya, bugün ırkçı tetikçilere, peki yarın kime övgü düzeceksiniz?
Ama bakınız.
Ülkemizi sevmeniz, sorunlarına karşı duyarlı olmanız, politikayla ilgilenmeniz güzel şeyler. Bunları yapınız, bilmediğimiz bir plan varsa bize de anlatınız. Ama tutup insan öldürmeyi yüceltmeyiniz. Yazıktır. Günahtır.
Kilisesinde Tanrı’ya yakaran rahibi, elinde sadece kalemi olan gazeteciyi, insanları inançlı olmaya çağıran misyonerleri öldürmek yiğitliğe sığmaz.
Bize yakışmaz.
Hani şarkınızda "plan kuruyorlar plan" diyorsunuz ya; eğer o planları bozmak istiyorsanız; kardeşlik türküleri söyleyiniz Sayın İsmail Türüt, kardeşlik türküleri...
Bizim ihtiyacımız olan, o türküler.
Yok, eğer planın bir parçası değilseniz!
Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Soner YALÇIN
İsmail Türüt için anlama kılavuzu
MİLLİYETÇİLİK: 1789 Fransız İhtilali ile dünyaya yayılmıştır. Türkiye’de her siyasal çevrenin kendi milliyetçilik tanımı olsa da, terminolojik anlamı aslında nettir: "Kendi ulusal pazarını/piyasanı korumak." Bu aşırılığa götürülüp kendi ulusunu bütün başka ırklara üstün görüp onları egemenliği altına almayı istemeye kadar vardırılırsa faşizm olgusu ortaya çıkar.
TÜRK DERNEĞİ: Dünyada ilk Türk Derneği, Macaristan-Budapeşte’de 1908 yılında açıldı. Onursal başkanı Yahudi Armin Hermann Vambery’dir. Üniversitelerde ilk Türkoloji kürsüsünü de 1870 yılında Budapeşte’de Vambery kurmuştur. Vambery aynı zamanda 1910 yılında kurulan Turan Cemiyeti’nin de onursal başkanıdır.
OSMANLI’DA TÜRKÇÜLÜK: Bu siyasal teorinin Osmanlı topraklarında doğmasına yol açanlar, 1848 devrimlerinden sonra ülkelerinden kaçıp İstanbul’a gelen Macar ve Polonyalı sürgünler ile Rusya’dan gelen Türk kökenli aydınlardır.
TÜRKÇÜ KİTAP: Názım Hikmet’in dedesi Mustafa Celaleddin Paşa (Kont Constantin Borzecki), 1869 yılında, Türklerin ve Avrupalıların "Türo-Arienne" adını taşıyan aynı ırktan geldiğini yazan ilk kişiydi. (Les Turcs Anciens et Modernes -Eski ve Yeni Türkler-) İkinci kitabı, Sultan Abdülaziz’i devirenlerden Harp Okulu Komutanı Süleyman Paşa yazdı. Türklerin İslamiyet öncesi çağlarını inceleyen kitabın adı "Tarih-i Alem" idi. Her iki kitap da, Türkleri, Moğollar, Hunlar, Tatarlar ve Bulgarların atası olarak gösteren Fransız Joseph de Guignes’in 1758’de kaleme aldığı kitaptan alıntılarla doluydu. Kemalist "Güneş Dil Teorileri"nin dayanakları bu kitaplardır.
OSMANLI, TÜRK MÜYDÜ?: Osmanlı’nın en büyük tebaası Türk’tü. Osmanlı Sarayı kendisine "Türk" denilmesini istemiyor; bunu "aşağılama" sayıyordu. Bu durum 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı’da Türkçülük akımının doğmasıyla son buldu.
ŞİİR: İlk milli şiiri Mehmet Emin Yurdakul, 1897’de yazdı. Fakat en bilineni Ziya Gökalp’in bu şiiri oldu: "Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan"
TÜRKÇÜLERİN İLK AYRILIĞI: Türkçü hareket içinde yer alan Rusya göçmeni Türkçüler ile Osmanlı Türkçüleri arasında bazı farklılıklar vardı. Rus göçmeni Türkçülerin ana gayesi, Rusya’daki Türklerin bağımsızlıklarını sağlamaktı. Osmanlı Türkçülerinin amacı ise Osmanlı Devleti’ni batmaktan kurtarmaktı. Bir diğer fark ise İslam dinine yaklaşımdır.
ZENCİLERE BAKIŞ: 1941 yılında, 19 Mayıs Bayramı’na katılmak için gelenler hakkında Reha Oğuz Türkkan, Bozkurt Dergisi’nde bakın ne yazıyordu: "İkinci feci nokta, saflar arasında birer kara leke teşkil eden zenci Habeş ve Afgan talebeleriydi. Güneş altında parlayan bu karalar, kutlu güne hiç yakışmayan bir zihniyeti ifade ediyordu."
İSLAM: Türkçülerin hemen tamamı İslamiyet’i benimsemiştir. Ancak Nihal Atsız gibi bir iki isim ihtiyatlı yaklaşmışlardır. Atsız, "Çanakkale’ye Yürüyüş"te, Hz. Muhammed’den "Arap Muhammed" diye bahsetmektedir.
KOMÜNİZM: Turancı Türkçü düşünüşe damgasını vuran özelliklerden biri de keskin bir komünizm karşıtlığıdır. İkinci bir karşıtlık ise Yahudi düşmanlığıdır.
TURANCILIK DAVASI: Irkçı Turancı oldukları nedeniyle İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından 57 kişi gözaltına alındı. 23’ü, 18 Mayıs 1944’te başlayıp 31 Mayıs 1947’te biten sıkıyönetim mahkemesince yargılandı. Yargılananlarından bazıları şunlardı: Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Fethi Tevetoğlu, Zeki Velidi Togan, Said Bilgiç, Hasan Ferit Cansever, Reha Oğuz Türkkan, İsmet Rasin Tümtürk, Hikmet Tanyu, Orhan Şaik Gökyay, Muzaffer Eriş vd...
Şarkıcı, medyaya çıkıp her konuşmasında milliyetçi olduğuna vurgu yapıyor. Peki Türüt, Türk mü? Bunu anlamak için bir ölçüm yapacak: Burnunun ucundan kafasının arkasına kadar olan bölüm 155 mm, bir kulağından öteki kulağına (kafanın üstünden) 182 mm geliyorsa saf Türk olduğunu anlayacağız! Bir de bunun pergelli olanı var! Şaka bir yana, saldırgan ve provokatif ırkçılık, umut edelim tekrar doğmaz!
Nihal Atsız masasının üzerinde duran ve Hitler’in özel armağanı olarak bilinen bir aletle isteyenlerin kafatasını ölçer, kargacık burgacık bir yazıyla karışık hesaplar yaptıktan sonra yüzde kaç Türk olduklarını söylerdi. Bu aletin ne olduğu sonradan ortaya çıktı: Dr. Rıza Nur’dan kalan bu alet, meğer doktorların hamile kadınların rahat doğum yapıp yapamayacaklarını anlamak için leğen kemiklerinin bulunduğu bölgeyi ölçtükleri "havsala ölçme aleti"nden başka bir şey değildi.