Paylaş
İçlerinde, Midhat Paşa, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmed Cevdet Paşa gibi isimler vardı. Padişah II. Abdulhamid bu anayasayı sonra rafa kaldırdı! İttihatçılar rafa kaldırılan anayasayı yürürlüğe koyup bazı maddelerini değiştirmek isteyince olanlar oldu...
BAZI Türkiye aydınlarıyla Osmanlı münevverleri arasında anayasaya bakış konusunda pek fark yok. Her iki grup da anayasayı hep bir “kurtarıcı” olarak gördü/görüyor.
Yeni Osmanlıların/Jön Türklerin, “Ah bir Kanun-i Esasi ilan edilsin; görün bakın her şey ne güzel olacak” anlayışı bugün hâlâ devam etmektedir.
Jön Türkler nihayet bu fırsatı 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde buldular.
Osmanlı dış borçlarını ödemeyeceğini açıklayınca Sultan Abdulaziz, İngilizlerin desteklediği bir askeri darbeyle tahttan indirildi.
V. Murad’ın psikolojik rahatsızlığı iktidar yolunu II. Abdulhamid’e açtı.
Ancak II. Abdulhamid’i iktidara getirenlerin bir talebi vardı: Kanun-i Esasi ilan edilecekti. Yeni padişah bunu kabul etti.
Hemen 28 üyeli bir anayasa komisyonu (Cemiyet-i Mahsusa) kuruldu. Komisyonda Namık Kemal, Ziya Paşa gibi “ihtilalci” Jön Türkler; Midhat Paşa, Cevdet Paşa gibi üst düzey Osmanlı bürokrasisinin devlet adamları vardı. Sadece iki asker vardı, Sultan Abdulaziz’i darbeyle indirenlerden Süleyman Paşa ve Redif Paşa.
Komisyon haftada dört gün toplanarak taslak hazırladı. Ancak Mithat Paşa’nın etkisiyle hazırlanan bu 57 maddelik anayasayı, II. Abdulhamid kabul etmedi.
Padişah has adamı Said Paşa’ya bir taslak hazırlattı.
Sonuçta Kanun-i Esasi 23 Aralık 1876’da yürürlüğe girdi.
Sonra...
II. Abdulhamid Rusya’yla yapılan “93 Harbi”ni bahane edip anayasayı rafa kaldırdı.
Temmuz Devrimi
İttihatçılar 1908 Devrimi’yle yönetime gelince Kanun-i Esasi’yi tekrar yürürlüğe koydu. Ancak 1876 Anayasası’nı daha demokratik bir hale getirip, parlamenter rejimi yerleştirmek için bazı değişiklikler yapmak istediler. Çağdaş bir devletin temelini atmak istiyorlardı.
Bunun öncelikli yolu padişaha geniş yetkiler veren maddelerin değiştirilmesinden geçiyordu.
1876 Anayasası padişaha sorumsuzlukla birlikte geniş yetkiler veriyordu.
Örneğin:
Sadrazamla birlikte nazırların atama ve azli.
Meclisi Mebusan’ı erken toplama.
Meclisi dağıtma.
Meclis başkanı ve iki yardımcısını meclisin önereceği isimler arasından seçme.
Meclisin kanun teklifinde bulunmalarına izin verip vermeme.
Yargıtay (Mahkeme-i Temyiz), Danıştay (Şûrayı Devlet), Sayıştay (Divan-ı Muhasebat) üyelerini atama.
Ve en önemlisi barışa, ticarete, arazi terk ile ilhakına ilişkin ya da devletçe harcamayı gerektiren antlaşmalarda tek söz sahibi olması gibi...
İttihatçılar, padişahın buna benzer yetkilerini meclise vermek istiyordu.
Yani bu eski düzeni tasfiye etmek amacındaydı.
Ancak bu değişim hiç de kolay olmayacaktı...
31 Mart ayaklanması
İttihatçıların anayasada değiştirmek istediği maddelerden biri, Osmanlı tarihinin büyük ayaklanmalarından birine neden oldu. Bu, anayasanın 35’inci maddesiydi.
35’inci madde, meclisi feshetme yetkisini padişaha veren bir maddeydi.
Fakat...
Kamuoyuna yansıtılması bambaşka oldu.
Yıllardır halkın samimi dini inançlarını sömürenler yine sahneye çıktı. Dediler ki, “35’inci madde ne demek, 30 ramazan, 5 de beş vakit namaz demek. Dinsiz İttihatçılar, namazı ve ramazanı kaldırmak istiyorlar!”
Sonuçta “Gâvurluk istemeyiz, şeriat isteriz” talebiyle ayaklanma başladı. Hedeflerinde İttihatçılar ve mektepli subaylar vardı. Asilere göre, Osmanlı’ya gâvurluk getirenler bunlardı!
İlk ayaklananlar da Hamdi Çavuş komutasındaki Taşkışla’daki 4’üncü Avcı Taburu oldu.
Ayaklanmanın gerisinde bir ittifak vardı. Bu ittifak cephesinde liberal Prens Sabahattin’den gerici Derviş Vahdet’e, Ahrar Fırkası’ndan İsmail Kemal, Müfit gibi milletvekillerine kadar farklı görüşte çevreler vardı. Bu cephenin arkasındaki güç ise, İngiliz Büyükelçiliği’ydi. (Elçi Lowther, Amiral Gamble, Yüzbaşı Bettelheim, Konsolos Lamb vd. ayaklanma öncesi faaliyetleri artık bilinmektedir.)
Bu gerici cephenin hedefi anayasa değişikliği değil, İttihatçı hükümetti.
Gerici ayaklanma sadece İstanbul’da sahneye konmadı; Bursa, Erzurum, Erzincan gibi yerlerde de isyan oldu.
İsyancılar İstanbul’da çoğunluğu asker 20’ye aşkın kişiyi öldürdü.
Sonuçta isyan bastırıldı.
II. Abdulhamid tahttan indirildi.
Sıkıyönetim Mahkemesi (Divan-ı Harb-i Örfi) 62 isyancıyı idama mahkûm etti. Bunların 13’ü İstanbul’un çeşitli meydanlarında hemen asıldı.
Mahkeme 37 kişiye ömür boyu mahkûmiyet, 39 kişiye çeşitli hapis ve 139 kişiye ise sürgün cezası verdi.
İlk anayasa değişikliğinin faturası hayli ağır oldu.
Bugün...
Gündemde yine Anayasa değişikliği var.
Yine asıl tartışılan konu yetkilerin kimin elinde olacağı meselesi!
Yüz yıl önce, 1909’daki anayasa değişikliğinin amacı, geniş yetkileri olan padişaha sınırlamalar getirmekti.
Günümüz Türkiye’sinde yapılmak istenen Anayasa değişikliği, “padişah”ın yetkilerini yine genişletme amacı taşıyor...
Osmanlı’da ilk anayasayı bir devrimci hazırladı
“ANAYASA, bütün Türklere, Helenlere, Ermenilere, Yahudilere ve başka bütün herkese eşitliği, özgürlüğü ve mülk güvenliği ile tüm dinlere serbestliği garanti eder...”
Yıl: 1797.
Bundan 40 yıl önce...
Rigas; 1757’de Osmanlı’nın (bugün Yunanistan sınırları içindeki) Teselya/Velestino Köyü’nde dünyaya geldi.
Köy ahalisi Arnavutlar ve Ulahlardan oluşuyordu. Bu nedenle Yunanlılar gibi, Arnavutlar ve Romenler de Rigas’ı kendilerinden sayar. Sonuçta, Rigas Osmanlı yurttaşıydı.
Rigas’ın babası köyün zenginlerindendi. Buna rağmen köy papazından okuma-yazma öğrendikten sonra İstanbul’a gitti.
Osmanlı yönetiminde ayrıcalıklı bir konumda bulunan soylu Fener ailelerinden, Aliksandros Hypsilantis’in yanında sekreter olarak çalışmaya başladı. Öğrenimini burada da sürdürdü.
Fenerli ailelerin güvenini kazanıp Eflak-Boğdan’da çalıştı.
1790’da Viyana’ya gitti.
Fransız İhtilali’nin estirdiği siyasal atmosferden çok etkilendi. Önyargıları ve hurafeleri yıkmayı, özgür düşünmenin iyi düşünceyi doğuracağını öğrendi.
Safını belirledi, monarşistlere karşı cumhuriyetçilerin yanında yer alacaktı. Kitaplar çevirdi.
Devrimci marşlar yazdı.
Adı giderek devrimci çevrelerde duyulmaya başladı.
“Bosna’dan Arabistan’a” kadar Osmanlı’nın tüm tebaasının da devrim yaparak özgürleşmesini amaç edindi. Fransa’daki tüm politik değişikliklerin Osmanlı’da da olmasını istedi.
Bütün halkların kardeşliğine inandı: “Hepsi Tanrı’nın evladı değil mi” diyordu. Ezilen halkların ortak düşmanı tiranlar idi.
Kurulacak yeni rejim kuşkusuz cumhuriyet olacaktı.
1797 yılında yeni ülkenin/rejimin anayasasını da hazırlayıp bastırdı.
“Rigas Anayasası” 27 Haziran 1793 tarihli Fransız anayasasının benzeriydi.
Rigas’ın anayasası iki bölümden oluşuyordu.
Birinci bölüm 35 maddelik “İnsan Hakları”.
İkinci bölüm ise 124 maddelik “Anayasa İlkeleri”ydi.
Anayasanın dili Yunancaydı.
Devletin resmi dili de Yunanca idi.
Rigas, bu dilin kolay öğrenilebildiği için seçildiğini belirtiyordu! “Tüm yasalar ve emirler Helenlerin basit dilinde verilirler; çünkü bu dil en kolay anlaşılan ve tüm devlet içinde yaşayan ulusların en kolay öğreneceği dildir!”
Halkın ayaklanması en kutsal haktır
Yazdığım gibi Rigas, anayasasında Fransızlardan etkilenmişti. Benzer cümleleri kullanmasa da amaç aynıydı:
“Egemen halk, din ve dil gözetmeden, Türk, Helen, Bulgar, Arnavut, Ulah, Ermeni ve başka soylar dahil bu ülkenin bütün sakinleridir.”
“Bir tek ferdin ezildiği yerde toplumun bütünü ezilmektedir.”
“Toplum mutsuz yurttaşlarına geçim araçları sağlar.”
“Meclis toplantıları halka açıktır.”
Uzatmayayım...
İnsan Hakları bölümünde şunlar yazılıydı:
“Yasalar tüm halkın rızasıyla olmadır.”
“Memuriyet ancak yeteneğe göre verilmelidir; soylu oldukları için değil.”
“Kimse yasalara aykırı olarak tutuklanamaz.”
“Dinler engellenmemelidir.”
“Kölelik yasaktır.”
“Emirleri ancak halk verir tek kişi değil.”
“Tüm yurttaşlar kanun yapma, seçme, seçilme hakkına sahiptir.”
“Yönetim, halkın şikâyetlerini dinlemediği ve sorunu halletmediği durumda halkın ayaklanması en kutsal haktır.”
Rigas devrimciydi.
Tarihte çok devrimcinin başına gelen onun da başına geldi. Avusturya polisi tutukladı. Osmanlı uyruğunda olduğu için Belgrad’da Osmanlı yönetimine teslim edildi.
Rigas ve yedi arkadaşı burada İstanbul’dan gelen fermanla boğularak öldürüldü. Cesetleri Tuna Nehri’ne atıldı.
Osmanlı’ya ilk anayasayı hazırlayarak, padişah istibdadına karşı çıkan bir devrimcinin sonu daha böylesine acıklı bitti...
TÜRKÜLERE KONU OLDU
TÜRKİYE tarihinde anayasa tartışmaları 1960’lı yıllarda başladı. Ondan önce pek anayasa tartışması yaşanmamıştı.
“Anayasayı değiştirmek” sözü daha çok sol hareketlere karşı bir kılıç görevi üstlendi. Zamanla devlet katında anayasa kutsallaştırıldı. Bunun sonucu bazı devrimci gençler bile idam edildi.
Bu nedenle solun şarkılarında-türkülerinde anayasa hep yoksul halkı ezmenin aracı olarak görüldü. İşte size, halkın şivesiyle yazılmış iki örnek şarkı-türkü...
ANAYASO
Gara dağlar gar altında galanda,
Ben gülmezem,
Dil bilmezem,
Şavata’dan Hakkâri’ye yol bilmezem,
Gurban olam, çaresi ne hoy babov...
Bebek yaniir, bebek hasda, bebek ataş içinde,
Ben fakiro,
Ben hakiro,
Dogdor, ilaç, çarşi, bazar tam takiro,
Gurban olam, bu ne işdir, hoy babo...
Çocuğ ağliir, çocuğ öliir, geçüt vermiy Zap suyi,
Parasizo,
Çeresizo,
Ben halsizo, ben dilsizo, şeher uzak yolsizo,
Bu ne haldir, bu ne işdir hoy babov...
Gara dağda, gar altında ufağ ufağ mezerler,
Yeddi ceset hetim hetim Zap suyinde yüzerler,
Hökümata arzeylesem azarlar,
Ben ketumo,
Ben hetimo,
Ben ne biçim vatandaşım hoy babov..
Şavata’dan Angara’ya ses gitmiir,
Biz gitmeğe guvvatımız hiç yetmiir,
Malımız yoh,
Yolumuz yoh,
Angara’ya ses verecek dilimiz yoh,
Ganadımız, golumuz yoh,
Bu ne biçim memlekettir hoy babov...
Yerin, yurdun adresin bilmirem,
Angara’da Anayaso,
Ellerinden öpiy Hasso,
Yap bize de bir iltimasso,
Bu işin mumkini yoh mi hoy babov...
Şemsi Belli
ZENGİNE ANAYASO İŞÇİYE BABAYASO
Bu ne biçim memlekettir gardaşım,
Biz isterik anayaso,
Onlar verir babayaso,
Anası bize bakmiy,
Biz isterik gardaş ablayaso.
Dağlar başı duman hep babo, hey babo,
Köylü halin yaman hep babo, hey babo,
Demirel sana kurban, kurban, kurban,
Demirel sana heyran, heyran, heyran,
Zengine anayaso, işçiye babayaso.
Patrona anayaso işçiye babayaso.
Vekil koltuk davası hep babo hey gardaş,
Ağasının sevdası hey babo hep babo,
İşçi köylü davası hey babo hep gardaş,
Zengine anayaso, işçiye babayaso.
Patrona anayaso işçiye babayaso.
Kuru soğanla ekmek, hep babo hep babo,
Boşa gitti hep emek, hey babo, hey babo,
Bu mu yaşamak demek hep babo, hey gardaş,
Zengine anayaso, işçiye babayaso.
Patrona anayaso, işçiye babayaso.
Çoluk çocuk aç yatiğ
hey babo hey babo,
Ağa tasmayı takiy
hey babo hey gardaş,
Köylü yollara bakiy
hey babo hey babo,
Ağaya anayaso, köylüye babayaso.
Zengine anayaso, işçiye babayaso.
Ali Avaz
Paylaş