Peki, siviller Türk Silahlı Kuvvetleri’nde hiç "darbe" yapmadılar mı? İşte, Bayar ile Menderes’in gerçekleştirdiği Cumhuriyet tarihinin ilk "postmodern darbesi"nin öyküsü.
ÖNCE bir-iki hatırlatma yapayım:14 Mayıs 1950. Genel seçimler yapıldı. Demokrat Parti sandıktan birinci parti olarak çıktı.
22 Mayıs 1950.
Celal Bayar, Türkiye Cumhuriyeti’nin 3. cumhurbaşkanı oldu.
Ve aynı gün DP hükümeti,
Adnan Menderes tarafından kuruldu. Cumhuriyet tarihinin en önemli sivil hareketinin olduğu bu geçiş döneminde, Ankara’da bir dedikodu alttan alta konuşulmaya başlandı:
"Askerler darbe yapacak!"
"Yüksek Askeri Şûra üyeleri toplantı yapıyor."
"Komutanlar, Çankaya Köşkü’ne çıkıp İnönü’yle görüştüler."
Sivil-asker herkes gergindi.
Gözler Milli Şef
İsmet İnönü’ye çevrildi.
İsmet Paşa, siyasi kulisleri hareketlendiren
"orduyu tahrik ediyor" iddialarına cevap verme ihtiyacı bile hissetmedi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Nafiz Gürman, Celal Bayar’ın evine gitti, güvence verdi:
"Ordu seçim sonuçlarına saygılıdır."2 Haziran 1950.
Menderes kabinesi Meclis’ten güvenoyu aldı.
Ankara’da tedirginlik sürüyordu...
Üstelik Başbakan
Menderes’in, güvenoyunu alır almaz
"ezanın Arapça okunabileceğini" söylemesi tansiyonu hayli yükseltmişti.
Kimi çevreler, askerlerin artık müdahale edeceğinden emindi.
6 Haziran 1950.
Beklenenin tersi oldu.
Celal Bayar ile
Adnan Menderes, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde büyük bir tasfiye hareketine başladılar.
Ordunun üst komuta kademesi tırpanlandı.
PAŞALAR EMEKLİ EDİLDİ
Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Abdurrahman Nafiz Gürman, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
Zeki Doğan, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral
Mehmet Ali Ülgen, Jandarma Genel Komutanı Korgeneral
Nuri Berköz, Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral
İzzet Aksalur, Birinci Ordu Komutanı Orgeneral
Asım Tınaztepe, İkinci Ordu Komutanı Orgeneral
Muzaffer Tuğsavul, Üçüncü Ordu Komutanı Orgeneral
Mahmut Berköz gibi üst düzey komutanlarla birlikte toplam 15 general ve 150 albay emekliye sevk edildi!
Emekli edilenler arasında Askeri Şûra üyeleri Orgeneral
Kazım Orbay, Orgeneral
Salih Omurtak gibi komutanlar da vardı.
Cemal Tural, Kami Akman, Cavit Çevik gibi albaylar, vekáleten tümen komutanı yapıldı.
Bu tür uygulamalar TSK’da ilk kez oluyordu!..
DP hükümeti, neden böyle büyük bir tasfiye operasyonu yapmıştı?
"Bir gün Başbakanlığa bir albay geldi. Adnan Menderes’le özel bir konuşma yaptı, üst düzey subayların darbe hazırlığı içinde olduğunu söyledi ve TSK’da büyük tasfiye hareketi böylece başladı."
Söylenen buydu.
Halbuki kazın ayağı öyle değildi!..
Bayar-Menderes, ordu içindeki
"İnönücü Paşalar"ı tasfiye etmek istemişti.
Peki niye?
"Orduda İnönücülük" ne anlama geliyordu?
DP’nin kurulmasını, seçime girmesini, hükümet olmasını
İsmet İnönü sağlamamış mıydı?
Orduda
Atatürk’ü,
İnönü’yü sevmeyen bir subay olabilir miydi?..
’HÜCUM ORDUSU’ HÜCRESİ
TSK tasfiyelerinin ardında iki eski subay vardı. İkisi de seçimlerden kısa bir süre önce TSK’dan istifa etti.
İkisi de üniformalarını çıkarır çıkarmaz DP’den aday olup Meclis’e girdi. İkisi de
Menderes kabinesine girdi, bakan oldu!..
Bunlardan emekli Kurmay Albay
Seyfi Kurtbek Ulaştırma Bakanı; emekli Korgeneral
Fahri Belen ise Bayındırlık Bakanı oluverdi!
Ne hızlı bir yükseliş! Burada bir soruya ihtiyacımız var:
Bayar ve
Menderes, bu iki emekli askere
"sivil rütbeleri" ardı ardına neden verdi? Sorunun yanıtı sekiz yıl öncede gizli.
Yıl 1942. İkinci Dünya Savaşı’nın en sıcak günleri...
Seyfi Kurtbek o zaman binbaşı. Birinci Ordu İkmal Şubesi’nde görevli.
Binbaşı
Kurtbek’in adı,
İsmet Paşa’ya karşı yapılacak askeri darbenin lideri olarak geçiyor!
Darbeyi yapacak ekip, kendisine
"Hücum Ordusu" adını vermişti!..
"Hücum Ordusu", aralarına katılması için kime teklif götürdü dersiniz?
Dönemin 2. Ordu Komutanı Korgeneral
Fahri Belen’e!
Belen bu teklifi önce reddetmiş ama kapıyı tam manasıyla da kapatmamıştı.
Korgeneral
Belen’in bu yapılanma içinde yer aldığını düşününler, onu Ankara Temyiz Mahkemesi İkinci Reisliği’ne atadılar.
Kurtbek kurtulmuştu.
Tesadüf mü diyelim!.. Ve yine soralım,
"İnönücülük neydi?"İnönücülük, İkinci Dünya Savaşı’na katılmamaktı...
İKİNCİ NİZAM-I CEDİD
TSK’daki tüm
"İnönü’ye bağlı subayları" emekliye sevk etmeyi kafasına koyan
Bayar ve
Menderes, operasyonlarına hiç son vermediler. 2 ay sonra, 9 Ağustos 1950...
Emekli Kurmay Albay
Kurtbek, Ulaştırma Bakanlığı’ndan alınıp Milli Savunma Bakanlığı’na oturtuldu.
Gazeteler emekli Albay
Kurtbek’i,
Enver Paşa’ya benzetiyorlardı; TSK’yı topyekûn değiştireceğini yazıyorlardı.
Milli Savunma Bakanı
Kurtbek, bu kez
"Orduda reform" projesi hazırladı.
Teklifini
Bayar ve
Menderes’e kabul ettirdi.
Menderes, Bakan
Kurtbek’i öve öve bitiremiyordu. Hatta işi daha da ileri götürüp, Sultan
III. Selim’den esinlenerek bu projeye
"ikinci Nizam-ı Cedid" adını verdi.
Ancak:
Teklif DP’de ayrılıklara neden oldu.
En güvendikleri paşa; emekli Korgeneral
Fahri Belen, 28 Ekim’de bakanlıktan istifa etti ve projeyi TSK’daki arkadaşlarına söyledi. Askerler gerildi.
İsmet İnönü gelişmelerden rahatsızdı,
"Hiç kimse kendine göre bir ordu yapamaz" diye ilk sert çıkışını yaptı. DP hükümeti bu
"cerrahi projeyi" uygulayamadı.
Bu proje ve ardından
Kurtbek’in TSK’daki tüm generalleri hiçe sayan tutumlar içine girmesi, ordu içinde DP aleyhine bir havanın doğmasına neden oldu!
6 Haziran darbesinde, tasfiye edilmeyen tek kuvvet komutanı, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
Nuri Yamut oldu.
Üstelik Orgeneral
Yamut, Genelkurmay Başkanı yapıldı.
’BALANS AYARI’NIN KÖKENİ
Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na getiren Orgeneral
Kurtcebe Noyan, DP’nin
"balans ayarının" ideolojik yönünü ortaya çıkarıyor.
Kurtcebe Noyan Paşa, Nakşibendi
Küçük Hüseyin Efendi’nin müridiydi!
Noyan Paşa, teğmen rütbesinde iken komutanı Orgeneral
Fevzi Çakmak tarafından
Küçük Hüseyin Efendi Dergáhı’na götürülmüş ve şeyhe intisap etmişti!
"İnönücülük" tanımının ne olduğu yavaş yavaş ortaya çıkıyor gibi...
Bayar-Menderes, TSK’da
"postmodern darbe" yaptıktan sonra, 1950 yılının o yaz günlerinde, şaşırtıcı bir kararın altına da imza attılar:
Türk Ordusu savaşmaya Kore’ye gidecekti!..
"İnönücülük" neydi?
Savaşa katılmamak mı?..
Sonuç:
Salt, askerlerin yönetime el koyduğu 27 Mayıs 1960 gününü başlangıç alarak o dönemi değerlendirmek yanlış olur. Öncesi vardır. DP’yi yıkmak için, orduda ihtilalci ilk hücrenin kuruluş tarihi 1954’tür.
Yani 28 Şubat müdahalesinin öncesi vardır.
En azından;
"Geciş dönemi kanlı mı olacak kansız mı olacak" vb. söylemlerinin gerilimini, asker kansız gidermiştir.
Asker uyumaz, asker unutmaz!..Onlar Kurtuluş Savaşı’nda görev yaptılar. Onlar ordunun en üst kademesine yükselip genelkurmay başkanı oldular. Ve onlar Devlet Mezarlığı’na alınmadılar. Kimdi onlar ve neden Devlet Mezarlığı’na alınmadılar?
ÖNCE bazı bilgileri sıralamama izin veriniz: Demokrat Parti’nin ilk Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Nuri Yamut’tu.
Orgeneral
Yamut, dört yıl görevde kaldı, sonra DP milletvekili olarak Meclis’e girdi. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sonra yargılanmak üzere Yassıada’ya götürüldü. Orada vefat etti.
Orgeneral
Yamut’tan sonra Orgeneral
Nurettin Baransel, Genelkurmay Başkanı oldu. Bir yıl görevde kaldı. Ama askeri müdahaleye kadar hep Yüksek Askeri Şûra Üyeliği yaptı. 27 Mayıs’ta emekli edildi.
DP döneminin 3. Genelkurmay Başkanı, Orgeneral
Hakkı Tunaboylu oldu.
1957 yılına kadar görevde kaldı
Tunaboylu, 1958’de vefat ettiğinde büyük bir törenle Cebeci Şehitliği’nde toprağa verildi.
DP dönemi genelkurmay başkanlarını yazmaya devam edelim: Ekim 1957-Ağustos 1958 döneminin Genelkurmay Başkanı, Orgeneral
Feyzi Mengüç’tü.
DP döneminin son Genelkurmay Başkanı, Orgeneral
Rüştü Erdelhun’du. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sonra Yassıada’ya götürüldü. İdama mahkûm oldu; cezası ömür boyu hapse çevrildi. 1964 yılına kadar cezaevinde kaldı.
’DP’Lİ PAŞALAR’ GİREMEZ!
Yukarıdaki bilgilerden sonra, sizi daha yakın bir tarihe götüreceğim.
12 Eylül 1980’de yönetime el koyan Milli Güvenlik Konseyi, 10 Kasım 1981’de Devlet Mezarlığı yapılması kararı aldı.
Kurtuluş Savaşı’na katılan subaylar ve cumhurbaşkanları buraya defnedilecekti.
Devlet Mezarlığı, 30 Ağustos 1988’de açıldı. Hangi komutanların defnedileceğine Genelkurmay karar verdi. DP dönemine kadar genelkurmay başkanlığı yapmış tüm komutanların mezarları buraya nakledildi.
Sadece Mareşal
Fevzi Çakmak’ın mezarı, ailesinin isteği üzerine Eyüp Sultan’da Nakşibendi şeyhi
Küçük Hüseyin Efendi’nin mezarının yanında kaldı.
DP döneminin genelkurmay başkanları Devlet Mezarlığı’na alınmadı.
Diyeceksiniz ki, onlar Kurtuluş Savaşı’na katılmamışlardır belki...
Hayır katıldılar.
Nuri Yamut 4 Ocak 1920;
Nurettin Baransel 1 Mart 1921;
Hakkı Tunaboylu 31 Temmuz 1921;
Rüştü Erdelhun 2 Nisan 1921’de Anadolu’ya gizlice gelerek Milli Ordu’ya katılmışlardı.
DP’nin emekli ettiği Orgeneral
Nafiz Gürman, 8 Şubat 1921’de Milli Ordu’ya katılmıştı. Diğerlerine göre Ankara’ya daha geç geldi. Ama
Gürman, Devlet Mezarlığı’na defnedildi.
Diğerleri niye yoktu? Yasa,
"Kurtuluş Savaşı’nda tümen komutanlığı yapan komutanlar defnedilir" diyor.
Ama Devlet Mezarlığı’na defnedilen
Salih Omurtak, Nuri Yamut’la aynı dönemde Milli Ordu’ya katılmıştı. Rütbeleri aynıydı. Ama
Yamut alınmadı.
MUĞLALI, DEVLET MEZARLIĞINA
DP’nin emekli ettiği
Gürman ve
Omurtak gibi paşaların mezarları Devlet Mezarlığı’na getirilirken, DP dönemi genelkurmay başkanları neden nakledilmemişti?
Hani diyebilirsiniz ki,
"Ama onların bazıları yargılandı, hüküm giydi".1943’te Van’ın Özalp İlçesi’nde 33 köylünün kurşuna dizilmesi emrini verdiği için Orgeneral
Mustafa Muğlalı, 20 yıl hapis cezası aldı.
Orgeneral
Muğlalı’nın naaşı Devlet Mezarlığı’nda!
Sonuç:
Bu işlerin unutulmuşlukla, hapislikle, rütbeyle aslında pek ilgisi yok. İşi kılıfına uydurabilirsiniz fakat amacını gizleyemezsiniz.
27 Mayıs 1960’ta üsteğmen, yüzbaşı rütbesinde olan askerler, 1988’de Genelkurmay’ın üst tepesindeydi.
DP dönemini yakından yaşamışlardı.
Yazının başlığında dediğim gibi, asker unutmaz!..