Paylaş
Geçen hafta, dünyadaki kayak merkezi restoranlarını yazmış ve ülkemizdeki durumu bu haftaya bırakmıştım. Türkiye’de özellikle son yıllarda kayak yapılacak bölgelerin sayısı arttı. İlk dört her zaman için Bursa Uludağ, Bolu Kartalkaya, Kayseri Erciyes ve Erzurum Palandöken. Şimdi bunlara Denizli Bozdağ, Kocaeli Kartepe, Kars Sarıkamış, Isparta Davraz, Kastamonu Ilgaz, Erzincan Ergan gibi yeni rotalar da eklendi. Türkiye kayak turizminde bir cazibe merkezi olmaya başladı.
Akla ilk gelen Uludağ Kayak Merkezi... Öğrendiğime göre burası 7 binin üzerinde yatak kapasiteli toplam 25 oteli ve 30’dan fazla pistiyle başı çekiyor. 2 bin civarında yatak kapasitesi olan Erciyes’in inşaatı devam edenlerle birlikte 25 otelde toplam 5 bin yatak kapasitesine ulaşması hedefleniyor. Türkiye’nin en uzun kayak pistine sahip Palandöken, 5 otele ve 2 bin 435 kişilik yatak kapasitesine sahip. Keza Kartalkaya da 5 oteliyle, 2 bin 500 kapasitesiyle çalışıyor. Otellerin çoğu tam veya yarım pansiyon olarak çalıştığından, genellikle açık büfe servisi veriyor. Son birkaç yılda ziyaret ettiğim oteller arasında, Erzurum Palandöken’deki Sway ve Erciyes’teki Das, açık büfelerini en başarılı bulduğum oteller.
Geçen hafta bahsettiğim gibi, dünyadaki her kayak bölgesinde çok iyi ve popüler restoranlar varken Türkiye’de, dağlarda ünlü bir restoranımızın olmaması bence bizim için büyük bir eksiklik. Uludağ’da neden İskender kebabı, pideli köfte gibi lezzetlerin modern veya klasik formlarına yer verilmiyor?
MUTFAĞIMIZI DOĞRU ANLATMASI ÖNEMLİ
Benim en anlamadığım bölgeyse Bolu, Kartalkaya. Türkiye’nin neredeyse bütün iyi şeflerinin yetiştiği Mengen gibi bir değerimiz varken Kartalkaya’da mutfağıyla öne çıkmış bir restoranımızın bile olmaması bence bizi düşündürmeli. Kaya Palazzo, bu sene otelin içinde Swiss Chalet adında fondü seçenekler ağırlıklı bir restoran açmış gördüğüm kadarıyla, ne güzel... Umudum, Bolu’dan çıkan ünlü şeflerimizden birinin oradaki otellerle ortaklık yapıp Türk mutfağını doğru ve iyi anlatan bir restoran açması...
Erciyes’te de Kayseri denince hemen aklımıza gelen pastırma, mantı, yağlama gibi lezzetleri bulabileceğiniz bir yer yok. Aynısı Erzurum, Palandöken için de geçerli elbette. En son daha birkaç gün önce Sway Hotels’deydim. Evet, büfeleri oldukça iyi ve zengin fakat ben bu kadar iyi otellerde bölge mutfağını iyi yansıtan restoranlar görmeyi çok çok isterim.
Bu yazıyı yazarken de amacım sadece sorgulamak değil. Biliyorum ki buradaki en büyük sıkıntı, otellerin tam veya yarım pansiyon olması. Fakat işbirliklerinin en azından kısa dönem için restoranlarla da yapılabileceğini düşünüyorum. Örneğin, Sail Loft’un başarılı işletmecisi Arda Önen, geçen iki sene Erciyes, Das 3917’de yaptığı Apreski konseptini bu sene Palandöken Sway’e taşıdı. DJ performansı ve canlı müziğiyle son derece iyi bir konsept yarattı burada kayakseverler için... Aynı şekilde Momo’nun sahibi sevgili Burak Beşer de Erzurum, Polat’ta, Momo’nun kış şubesini açtı. İstanbul’un kaliteli işletmeleriyle yapılan bu işbirlikleri aynı şekilde şefler ve restoranlarla da yapılabilir diye düşünüyorum.
Sevgili Arda’yla, dağda restoran işletmeciliğinin zorluklarını ve potansiyelini konuştuk. Zorlukların en başında, özellikle Doğu’daki tesislerde tedarik zincirinin kurulması olduğunu söylüyor. Yani İstanbul ve Bodrum’daki gibi büyük marketlere ve ürünlere ulaşamıyorsunuz.
Arda’nın geçen sene yemek üzerine yaptığı bir etkinliğe katılmıştım. Doğa ve tabiat âşığı olduğu için dağda olmaktan ve şefi Ayberk Çınar’la açık havada yemekler vermekten çok zevk alıyor ve bunu geliştiriyorlar. Dağ otelleri ve marka/ünlü restoran işbirliklerinin gelişmesi için en büyük kriterin iki markanın fikren ve ruhen uyuşması olduğunu düşünüyor haklı olarak.
Arda’ya yurtdışında bu kadar iyi dağ ve kayak restoranları varken ülkemizde bu konuda çok geride kalmamızın sebebini sorduğumuzda, Türkiye’deki köklü kış otellerinin pek çoğunun misafirlerine konfor sağlamak için tam pansiyon yemek vermesinin marka şef ve restoranlarının gelişmesini engellediğini düşündüğünü anlattı. Ancak otelin içinde, yanında veya dışında samimi mekânlar olursa bu iş dağ turizmine değer katar kanaatindeyiz.
Kayseri pastırması gibi geleneksel tatlara yer veren restoranlar olmalı.
GURMELER DE GİTMELİ
Hobim dolayısıyla, kayağa ve kayak otellerine çok meraklıyım, pek çok otel ve restoranlarını deneyimleme fırsatı buluyorum. Bu misafirliklerde tabii pek çok influencer ve ünlü arkadaşımız da oluyor. Bence otellerin, iyi müşteriyi çekebilmek için sadece bikini üstü apres-ski (kayak sonrası aktivite) bot ve mont giyerek poz veren sosyal medya fenomenlerine değil, bölgeyi ve yemeği iyi anlayan şeflere; o şeflerin açtığı mutfak için oraya gidebilecek gurmelere de çok ihtiyacı var.
Uludağ’da neden İskender kebabı, pideli köfte gibi lezzetlerin modern ya da klasik formlarına yer verilmiyor?
Paylaş