Paylaş
ALİ Babacan, “Beş yıldır kişi başı geliri 10 bin dolardan 11 bine çıkartamadık” diyorsa,
İhracat, yine aynı dönemde dar bir bantta, 150 milyar dolar seviyesinde patinaj yapıp duruyorsa,
“Orta gelir tuzağına düştük, düşüyoruz” çığlıkları ekonomi haberlerinde birinci sırayı işgal ediyorsa,
Brookings Enstitüsü ile JB Morgan Chase’nin geçenlerde yayınlanan 2014 yılı raporunu lütfen fazla abartmayın.
Malum, rapora göre dünyanın en hızlı gelişen kent sıralamasına 4 Türk kenti girmiş.
İzmir ikinci sırada.
İzmir’in potansiyeline inanmayan kronik kötümserlere hep kızarız.
SANKİ İKİNCİ MÜKEMMEL
Ama bu olumsuz kanaatleri de “içimizdeki İrlandalılar” seviyesine taşımamak gerekli.
İzmir’in ikinciliği, açık söyleyelim, hiç kimseye “kapak” falan olmuyor.
Yaratılan izlenim, sanki İzmir dünyanın en mükemmel ikinci kenti.
İnsanların raporun içeriğiyle ilgili bilgileri fazla değil.
Esasında kimsenin bu işlere ayıracak ne fazla zamanı, ne de ilgisi var.
Koca koca adamlar mevzuyu iddialı cümlelerle kamuoyuna taşıyınca açıkça yanlış izlenimler oluşturuluyor.
Neyse, insani gelişmişlik kriterlerinden adil gelir dağılımına, tüm defolarımızı halının altına süpürüp, nominal büyüklükleri yok varsayarak, bazı oransal istatistiklerle sonuçlar çıkarmak ve genele teşmil ederek sunmak, en azından söyleyelim, “acı gülümsemelere” vesile oluyor, biraz da “ayıp” oluyor.
Kendimize güvenmek
ÜLKENİZE inanıyorsanız,
İnsanlarınıza güveniyorsanız,
Onların derinlerinde bir yerde birbirleriyle ortak bir kaderi paylaşmaktan memnun olduklarını düşünüyorsanız,
O zaman, cesur olacaksınız.
Demokrasinin gereklerini, üstelik tüm kurum ve kurallarıyla savunmaktan çekinmeyeceksiniz.
İşe, “önce insan” demekle başlayacaksınız.
İnsan olmayı, farklılıklarımızın bizi zenginleştirdiği bir bilinç seviyesi olarak algılayacaksınız.
Kimsenin kimseye kendi doğrusunu dayatmadığı, hoşgörünün, empatinin hayatın her alanına giderek daha fazla sirayet ettiği bir ülke hedefleyeceksiniz.
Bu temenniler “lafla” gerçekleşmiyor.
UYUŞUKLUĞU ATACAKSINIZ
Gereğini yapacaksınız.
Meseleye önce özgürlükçü yepyeni bir Anayasa’dan başlayacaksınız.
Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarını değiştireceksiniz.
Belirli sayıda Türkiye milletvekilliği kontenjanı ayırdıktan sonra, parlamentoyu korkmadan, iki turlu, dar bölge esasında seçimlerle oluşturacaksınız.
Yerel yönetimleri güçlendireceksiniz, “özerklik, eyalet” kavramları da dahil farklılıkların uyumu en iyi ne şekilde sağlanır, tartışacak ve gereğini yapmaktan çekinmeyeceksiniz.
Erkler ayrılığını temin eden, yasama, yürütme, yargı arasında denge–denetim sistemini oluşturan modelleri enine boyuna değerlendireceksiniz.
Düzgün kurulmuş bir yapıda parlamenter ya da başkanlık sisteminin bir seçenek olduğunu bileceksiniz.
Özellikle herşeye muhalif, herşeyden tedirgin insanlarımıza ve muhalefet partilerimize sesleniyoruz.
Üzerinizdeki uyuşukluğu atacaksınız, milletle birlikte heyecanlanacaksınız, 21. yüzyılda “herşey daha iyi olacak” duygusunu içimize yerleştirecek, özgüvenimize katkı koyacaksınız.
Paylaş