Paylaş
Son yerel seçimlerde CHP 400 bin oy farkıyla kazandı.
Genel seçimlerde CHP ile AK Parti arasındaki fark 180 bin dolayında idi.
Önümüzdeki yerel seçimler için bir baz alınacaksa genel seçim ölçü değildir.
Hal böyle olunca CHP 400 bin oy avantajını kolay yitirmez, kolay kolay seçimi kaybetmez.
Çıplak ve galip ihtimal böyle görünüyor.
Ama bu şu an için geçeri fotoğraf. Siyasette bazen bir hafta bile uzun zamandır.
Haksız rekabet
Ben bu kenti yönetenleri hizmet performanslarıyla değerlendirmek istiyorum.
Ama, iktidar ya da yargı, sebep her neyse, Büyükşehir davası sebebiyle eleştirmeye ne elim, ne dilim elveriyor. İkna olmadığımız gerekçelerle Aziz Başkan ve ekibi 500 yılla yargılanıyorsa, ortaya “mağduriyet zırhı” çıkıyor, onları koruyor, bizlere vicdansızlık yaptırmıyor.
Bu, açık bir haksız rekabettir.
Her kim bundan sonraki seçimleri kazanacaksa kazansın, kaybeden, açık eleştirilerin olumlu tesirinden mahrum kalan kent insanlarıdır.
Zararın neresinden dönsek kardır
Bu körfez var ya bu körfez! Yaşadığımız kentin moralinin bam telidir.
Ne zaman ki kirlenmeye başladı, ona paralel İzmir kan kaybetmeye başladı.
Belki de dünyanın en büyük lağım çukurunun kıyısında yaşamak bizlerde kentimize dair özgüveni paramparça etti.
Tam bir akıl tutulması olan bu olay yaklaşık 30 yıl sürdü.
Şaşkınlık mı, şapşallık mı, vandallık mı bilinmez bu anlayışımız senkronize bir şekilde tabiatın yanı sıra eski, kimlikli binaların tahribine de yansıdı.
Şimdiler, akıllandığımız dönemler. Elde kalanları en azından artık tahrip etmememiz gerektiğini öğrendik.
Korumak, geliştirmek meselelerinde karnemiz hala parlak değil.
Buna da şükür diyoruz.
İnanın, bir gün körfez cam gibi olursa, mezbelelik Kemeraltı onarılırsa... bu kent işte o zaman Akdeniz incisi olacak.
Bunu hepimiz göreceğiz.
Çözüm olsa bile
Hadi diyelim hükümet PKK ile bir mutabakat hasıl etti, özerk bölge, federe yapı, benzeri bir oluşuma karar verildi.
Bu çözüm PKK’nın işine gelir mi? Zannetmiyoruz.
Neticede sonraki süreçlerde o bölgede de ortaya “sandık” konulacak.
Tamam, insanlar etnik kimliklerinden hareketle oylarının istikametine belirliyebilir.
Ama tek saik bu mudur? Bu insanların dini eğilimleri yok mu? İş – aş meselesi oylarını etkilemez mi?
Bu ihtiyaçları Stalinist yapıda otokratik bir zihniyet nasıl tatmin sağlayacak?
Özerk bölgeyi demokratikleşme adına talep eden bir anlayışın kendisi totaliterse, ileride seçim kantarına çıktığında karşılayabileceği sonuçları ne ölçüde olgunlukla karşılayabilecek?
Demokrasinin getirdiği çeşitlilikle liberal ya da muhafazakar Kürt aydınlarının ve onların ikna edeceği kitlelerin değişim talebini acaba kabullenmeye hazır mı?
Yoksa, bölge insanını dönüp, “benim sayemde bu statüyü elde ettiniz, o halde sizi ben yöneteceğim” dayatmasına mı girecek?
İşler bu noktaya gelince, çarşı yine karışmayacak mı?
Paylaş