Paylaş
Her daim, körkütük sevdalıları olmuştur.
Aşıklar göçmüştür, ama İzmir hep aynı kalmıştır.
Geriye doğru 8 bin yıldan söz ederiz.
Kimler gelmiş kimler geçmiştir.
Şimdi son aşık bizleriz.
Gazeteci Hasan Tahsin, bayramda çok anlamlı bir makale kaleme aldı.
İzmir sevgimizin yüzeyselliğine vurgu yaparak, bu kentin yakın geçmişi ile gerçek manada iletişim kurmaktan çekindiğimizi ifade etti.
İzmir’in son aşıkları olan bizler ona bu cazibeyi kazandıran kimliğin silinmesine sesimizi hiç çıkartmadık.
“Çok kültürlüyüz, gavuruz, Batı’ya açılan pencereyiz...” diyerek övünürken, bugüne dair elde kalan izleri bile yeterince sahiplenmiyoruz.
Hani “Küçük Asya”nın gayrimüslimlerden “arındırılması” emperyal kural koyucularının kararıyla şekillenmiş olsa da geçen zaman içinde pek çoğumuz bu güzelliğin kolayından yeni sahipleri olarak değer bilmedik, bilmiyoruz.
Peki, yeni “mecnun” olarak onu mutlu ettiğimiz söylenebilir mi?
Açık söyleyelim, ilk dakikadan itibaren İzmir’e hoyrat davrandık.
Entelektüel vicdanımız bilenlerin bildiği, ama üstünü örttüğü gerçekleri “sevgiliye” bir vicdan borcu olarak seslendirmek gereğine işaret ediyor.
“İnsan” vasfımız, “sevgilinin ömrünün” bizimle başlamadığını, geçmişinden kopartanların onu incittiğini, kadim görmüşlüğünü ondan sakınmaya hakkımız olmadığını, dillendirmemizi dayatıyor.
Bağlı olarak “hafızasız ve meraksız” kuşakların bu kenti eksik hakettiğimizi yüzümüze haykırıyor.
Anlaşılan sanki “pandora kutusu” artık açılıyor.
Sevgili İzmir, seni seviyoruz, seni “yarım porsiyon” sevmeyeceğimiz ve kıymetini daha bir bileceğimiz günlerin yakın olduğunu hissediyoruz.
Lütfen müsterih ol...
-----
SAKIZ
YAZ geldi.
Yunan adaları pek bir revaçta.
Sakız, Midilli, Kos... Hemen burnumuzun dibinde.
Yukarıda vurgulanan cümlelerden hareketle, bizim kuşaklar, neden acaba, mesela Sakız’a gidebilmek için 2000’li yılları bekledi.
Bugün katamaran teknelerle 20 dakikalık mesafe niçin hiç gündemimize bile gelmezdi.
Neden, ne konuşur, ne de merak ederdik.
Hani kuyunun dibinde yaşayanlar gökyüzünü kuyunun ağızdan gördükleri kadar zannederlermiş.
Biz nasıl bir “biçimlenme” içindeymişiz.
Biz nasıl hemen herşeye standart tepkiler veren, doğrusunu yanlışını bilmeyen, düşünmeyen nesillere dönüştürülmüşüz.
Tamam, nankörlük yok...
Cumhuriyetin “bin artı”sını biliyoruz.
Ama bunlar da bir “realite”.
-----
Demokrasi tabu yıkar
TOPAL Osman’dan “resmi görüş” bile utanmıştır.
Tarih kitapları “ucundan” bahsedip, geçer.
Şimdilerde “Milli Kahraman” olduğundan söz ediliyor.
Bu statü bu kadar kolay elde edilemez.
Kadim Anadolu halkı, biraz da bu neviden kişilere müsaade edildiği için artık yok.
Hani “ulus devlet”in inşaası için ödenen bedellerin boyutunu yeni yeni idrak ediyoruz.
Devletler tarihi, maalesef “yaparken vazgeçmek” esası üzerinden işliyor.
Biz bunları hiç konuşmadık.
Dersim, Süryani acıları, Ermeni, Rum, Laz, Hemşin tehcirleri, asimilasyonları...
Hep sağır-kör bırakıldık...
Şimdilerde bir şekilde “siyaset” vesile oluyor, hani sosyal medyanın önlemez gücü sayesinde, besleniyor, tartışabiliyoruz.
Sırf Pontus’u gündeme getirdiği için bile bu seçimlerin yenilenmesini hayırlı karşılamak gerekiyor diye düşünüyoruz.
Paylaş