Paylaş
Geçenlerde Milliyet Ege’nin başarılı genç kuşak yazarlarından Sezin Sivri bundan sonraki yaşamında, beyaz ve pembe olanları da dahil, hiçbir şekilde yalana yer vermeyeceğini yazdı. Sıfır yalanlı yaşam bir ideal olarak benimsenebilir mi? Gençliğimizde “Doğrucu Davut” diye bir çizgi roman kahramanı vardı. Dümdüz, eğip bükmeden bir kişilik yapısı ortaya koymak, hiç şüphesiz “naturaldir” , ama “sosyal” olduğu pek söylenemez. Yanlışlıkla farklı bir otel odasına giren İngiliz turist banyoda yıkanan bir kadınla çakışınca, “kusura bakmayın beyefendi, kaybettiğim gözlüklerimi arıyorum” dermiş. İngiliz centilmenliğini bir beyaz yalan üzerinden izah eden bu örnek “yalansız hallerimizin” bizleri ne denli zor duruma düşürebileceğini göstermiyor mu?
KÖTÜ BİR ŞEY DEĞİL
Beyaz yalanlardan arınmış bir kişilik tercihi sadece gergin dünyalar vaat eder. Hani, en yumuşatılmış ifadesi ile başlangıçta “dangalak” olarak nitelendirilir, bilahare “içi kurumuş limon” rollerde dışlanan bir insana süratle dönüşürsünüz. Diyeceğimiz, hangi amaca hizmet ettiği veya ne sonuç doğurduğuna göre “yalan” kötü bir şey değildir, insanlığımızın vazgeçilmezidir, ötesinde lezzeti, rengi, keyfidir. Bu vesile ile 1960 – 70’li yıllarımızın Karşıyaka’sının efsanevi tiplerinden ‘Palavra Servet ’i hayırla yad ediyorum. Beyaz ve pembe yalanlarla örülmüş muhabbetiyle o dönemlerde herkesin sevgilisiydi. Yani, Sezin kardeşimiz, kararını gözden geçirmeni tavsiye ediyoruz.
TEDİRGİNLİKLER ARTIYOR
Liberal demokratlar AK Parti iktidarına önyargılı yanaşmadı. “Beyanları esastır”, “niyet okumak ayıptır” diye düşünüldü. Ancak özellikle üçüncü dönemlerinden itibaren cumhuriyetin yapısı değişmeye başladı. Cumhurbaşkanı artık kendini saklamıyor. Oysa, toplumun büyük kısmı çok uzun bir süre telaş göstermemişti. Zira durmuş, oturmuş bir devlet yapımız vardı. Tüm kurum ve kurallarıyla işleyen bir bürokrasi ve detaylı bir mevzuat ağına sahiptik. Dolayısıyla kişiler veya partilerin sistem karşısında nitelik değiştirici etkisinin olamayacağını düşünürdük. Geçmişte Atatürk tamam, herşeyi yıkıp yeniden yapabilmişti. “10 yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan” diye bir marş sözü yazılabiliyor ve toplumu yeniden biçimlendirdik iddiası dile getiriliyordu. Şimdilerde herkes sayın Cumhurbaşkanı’mızın gücünün sınırlarını konuşuyor. Devletin tüm aygıtları tartışmasız bir şekilde otoritesine uyum gösteriyor. AK Parti, iktidarının 12’nci yılında.
GÖZBEBEĞİNE BAKMA KEYFİ
Geçmişe dair bugüne yansıyan, bugünden geleceğe giden her bir olayla ilgili şaşırmak ve hatırlama stresine girmek istemiyorsanız, diğer deyişle hayatın size dayattığı dengelerin yükünden kaçmayı planlayan, her türden fedakarlıktan kendini azat eden bir “yorgun” rol hayal ediyorsanız, hiç durmayın “ben artık dümdüz oldum” deyin. Ama bilin ki bu dürüstlük demek değildir. Dürüst, binbir dengeyi incelikle inşa ederken, izah edilebilir etik gerekçelere yaslanan, bu sebeple her koşulda muhatabının gözbebeğine bakma keyfinden vazgeçmeyen kişilik profilidir. Yani dürüst olmak, o payeye erişmek, insanlara o güveni verebilmek kendini de yıpratarak, fedakarca, ulaşılabilen bir seviyedir. Dürüst olmanın ödülü kesindir. Hatta, hep dürüst olmanın ticari hayatta uzun vadede en verimli sonuca yol açan ve bu anlamıyla “hin” bir tercih olduğu da söylenir. Neyse, varsın eleştiri bu sebeple olsun.
MUHALEFET SİL-BAŞTAN
Kimse seçim kaybedeceklerine ihtimal vermiyor. Hukuk, iktidarlarının devamını sağlayacak şekilde ihtiyaçlarına göre, maalesef kolayca eğilip bükülüyor. Etyen Mahçupyan ’dan Taha Akyol’ a bu dönemle ilgili “ihtilal hukuku” kavramı dillendirilmeye başlandı. Diyeceksiniz bu iş bu kadar kolay olur mu? Yüzde 40 küsur oyla, dış dünyaya bu denli entegre olmuş bir ülkede tasavvurlarını hayata geçirmek için toplumun geri kalanını ne kadar zorlayabilirler? Açık söylemek gerekir. “Hiçbir şey olmaz. Sağduyu galip gelir… “ gibi kalıplar böyle durumlarda geçerli olamıyor. Her gün bir önceki güne göre tırmandırılan başka bir Türkiye heves ve heyecanı var çünkü. Pek çoğumuz gelişmeleri öyle seyredip duruyoruz. Demokrasi acemisi toplum kendi dinamiklerini hayata geçirmek durumundadır. Geçen yüzyılı temsil eden değerleri sebebiyle umut vermeyen muhalefet anlayışı silbaştan evrensel normlara uygun hale getirilebilmelidir. Var olan eksik demokrasimiz gözle görülür şekilde ivme kaybetmeye başladı zira.
DÜRÜST İNSAN YARALI BERELİDİR
Hiçbir şekilde yalan söyleyemeyen insan dürüst mü olmuş olur? Ya da dürüstler asla yalan söylemez mi? Dürüstlük büyük ölçüde tutarlılık üzerinden tarif edilmelidir. Tutarlılık, insani yalpalamalarımız arasındaki mesafeyi kısaltmaktır aslında. Bu anlamıyla her zaman beyaz yalanların yapıştırıcılığına ihtiyaç duyarız. Esasında sıfır yalan talebi tembel işidir.
Paylaş