Paylaş
CHP’de ulusalcılar Birgül Ayman Güler’in bir meclis konuşmasıyla yine gündeme oturdu.
Ulusalcılara kızabilirsiniz ya da haklı görebilirsiniz. Netice de bunlar birikimli insanlar, belirli bir dünya görüşleri var, kendilerini ikna eden bir mantık silsilesi oluşturmuşlar, samimi görüşlerini ifade ediyorlar.
Ancak hayat sürekli değişiyor. Dünün doğrusu, bazen bugün eskiyor, yetersiz kalıyor.
Bu ülke 19. yüzyıl sonlarında tüm dünyada yükselen milliyetçilik akımlarından etkilendi. O dönemin koşullarında, adeta başka türlü şekillenmesi mümkün değildi. Cumhuriyet bir devrimdi. Her devrim gibi kapsamlı bir yeniden biçimlendirmeydi. İmparatorluk bakiyesi topraklarımız bambaşka bir ülke tasavvuruna göre, gücün gölgesinde yeniden tanımlandı.
Ancak toplumların değerleri binlerce yılın birikimidir. Hiçbir devrim bu özellikleri yok edemez, en fazla bastırır, kuytuya iter.
Türkiye’de de, tüm dünyaya paralel milliyetçi akımlar zamanla güç kaybetti. Demokratikleşmeyle birlikte tarih kaldığı yerden, yeniden, terkibine ulusalcılık deneyimini de dahil ederek yürümeye başladı.
Toplumun münevverlerinden bu aşamada beklenen, sadece 100 yıllık bir perspektiften değil, çok daha gerilere giderek bugünün gerçeğini aramalarıdır.
Bugünün dünyası daha insan odaklı olma durumundadır.
İnsanların mutluluğu, alışkanlıkları ve geleneklerinden beslenen, herkesin birbirine saygı gösterdiği bir çerçeve üzerinde şekilleniyor.
Türkiye artık bir “tahammül” ülkesi olmamalı. İnsanların farklı olma talepleri bir “zorla kabullenme”, bir “yenilmişlik duygusu” üzerinden inşa edilmemeli.
Türkiye aynı zamanda bir “husumet” ülkesi de olmamalı.
İktidarın yeni sahiplerinin bir “hesaplaşma” algısını toplumun bazı kesimlerinin üzerinde silemediği de bir vaka.
Yanı sıra, CHP’nin ulusalcı kanadında uçveren “demode” anlayışlarının da kendini revize etmesinin zamanı geldi, geçiyor.
Herkes ülkesini seviyor, herkes ülkesi için en iyisini istiyor. Tüm mesele düşüncelerimizin ne ölçüde çağı temsil ettiği, herkesi kavradığı, eşit hissettirdiğidir. Türk kimliğinin Kürt kimliği üzerinde oluşturduğu adil olmayan pozisyon bugünün dünyasında doğal olarak güç kaybedecektir. Bu güç kaybı, evrensel insani kriterlerde “mağduriyet” olarak değerlendirilmez.
Bu ülke her şeye rağmen demokratikleşiyor. Köşeli, sekter uygulamalar 21. yüzyıl değerlerinin dayatması ile törpüleniyor, giderek normale eviriliyor.
Bu ülkenin seçenek ağırlığını taşıyan demokratik çeşitliliğe ihtiyacı var. Toplumun CHP’den isteği budur. Marjinal algılar yaratan bir söylem, tüm demokrasiye zarar veriyor, makul zihinlerde hayal kırıklıklarını artırıyor.
Cimbom nereye?
Futbol bir endüstri. Özünde bir eğlence ve gösteri dünyası. Kitlelerin ilgisinin her geçen gün arttığı sosyal bir fenomen.
Buralarda sadece başarılı olanlara hayat var. Kazanansanız, izleyeniniz de artıyor, taraftarlarınız ve geliriniz de.
Galatasaray futbol takımı Sneijder ve Drogba transferleriyle bu büyülü dünyada rakiplerine göre ön aldı.
“Pahalıydı, gereksizdi” gibi tartışmalara hiç girmemek gerekir. Süper lig, özellikle de Şampiyonlar ligi en iyilerle mücadele ettiğinizde başarı şansı tanıyor.
Şüphesiz yine altyapınız olsun, yeteneklere yatırım yapın ama kulübünüzü bunlarla sınırlı tutamazsınız. Sizin takımınızda oynayacak onbir, 7 milyarlık dünya nüfusunun en yeteneklilerinden devşirilmeli.
Zira bu dünya böyle bir dünya.
Bu dünyada “ülkenin parası gidiyor, sporcularının önü kesiliyor” gibi dar ufuklu ve aşırı milliyetçi triplere yer yoktur.
Kaldı ki başarılı kulüplerin elde edeceği gelirlerden futbol alt yapısına yatırım yapmaları ekonomik rasyonelliğin doğal gereğidir.
Buralardan sivrileni kendine alırsın, yetersiz görürsen satarsın.
Ancak bunlar ikincil faaliyetlerdir. Ana takımın radarı tüm dünyadır ve bedelini ödeyebildiklerin bünyeye katılır.
Bir Galatasaraylı olarak kulüp yönetiminin bu vizyona sahip olması bana büyük keyif veriyor.
Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın da mukabil ataklarını heyecanla bekliyoruz.
Mamafih, Fenerbahçe Kulübü “bit pazarına nur yağdırma” stratejisini tercih etmiş bir görüntü veriyor.
Gidişattan anladığımız kadarıyla Rıdvan Dilmen’den Selim Soydan’a, herhalde çok kişinin içi kıpır kıpır olmaya başlamıştır.
Umarım bu eğilim “Şenol-Birol-Gol” seviyesine gelmez.
Paylaş