Paylaş
Geçen hafta sonu Urla bağ yolunda, Kuşçular köyünü geçince bir gastronomi mabedinde çok keyifli bir akşamüstü taamı yaşadık. Genç bir çift hayallerinin peşinde koşarak İstanbul’dan hareketlenip şahane bir yer yaratmışlar.Vino Locale’dan söz ediyoruz... Çok özenli bir Akdeniz Mutfağı, bölge şaraplarının eşliğinde adeta bir sosyal sorumluluk projesini hayata geçirme kaygısıyla, bir resital düzeninde sunuluyor. Mekanın sahibi ve aynı zamanda şefi konumunda olan Ozan bey, sevgili eşi Seray hanımla, maksimum 7 masa kuralına uyarak son derece butik bir fine dining restoran yaratmışlar. Menü özellikle sınırlı tutuluyor ve belirli aralıklarla değiştiriliyor. Odun ateşindeki lezzetler insanın aklını başından alıyor. Enteresan nokta, 15 yaşın altındakilere yasak bir mekan burası.Urla bu neviden yerlerle kopup gidiyor, bizlere de mutluluk ve iftihar duygusu kalıyor.
‘Var’lığı batsın
FUTBOL insanımızın tutkusu. Hani yabancı oyuncu sınırlaması kalktıktan sonra sanki keyfimiz biraz azaldı. İnanın, kendi çocuklarımızla oluşan takımlarımızın rekabeti daha bir mutlu ediyordu. Şimdilerde aidiyetimiz bir parça bulutlandı, birbirimize duygularımızı pek geçiremez olduk. Neyse, liglerin eski heyecanı yok derken, bir de “var” diye bir uygulama çıktı ki, keyfimize tam “turp suyu” sıkıldı.Efendim, futbol hatalar oyunudur. Onu değerli kılan; kızgınlıklarımızla sarmalanmış halidir. Beklenen gol geldiğinde zembereğimizden boşalmamızdır. Bir saniye sonrasında hele hakem orta sahayı göstermişse tanımadığımız birine sarılmamızdır. İşte bu nedenlerle futbola meftunuzdur.Şimdi “var” diye bir icat çıkarıldı, oyun soğutularak üç-dört dakika sonrasında goller, penaltılar veriliyor, iptal ediliyor, üç-beş pozisyon öncesine gidilip senaryo yeniden yazılıyor. Neticede yeri geliyor “suya çekilmiş değirmen’e dönüyorsunuz, sevinciniz “yalan” oluyor.Yani, ey karar vericiler, bu oyunun adı futbol. Özünde bu bir şov, görsel bir keyif, haftalık bir deşarj. Burada hazreti Ömer’in adaletinin peşinde değiliz. Bizim keyfimize, hakem hatalarını günler boyu kaynatmak da dahildir.Lütfen ritmi bozan, heyecanı soğutan, giderek saçma-sapan bir hal alan bu uygulamadan vazgeçin, keyfimizin içine etmeyin.
Kadın aday meselesi
KEMAL Kılıçdaroğlu İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayının “kadın” olmasını önemsiyor. Esasında ne kadar haklı. Sosyal Demokrat bir parti iddiasındaysanız ve çok şükür ki, “kadın” adayı kolaylıkla benimseyecek bir beldede yaşıyorsanız, “şimdi” değil de “ne zaman” diye sorarlar karar vericilere... Ancak bu konuda CHP örgütü, hatta İzmir bir “ayıp”a sebebiyet vermiş durumda. Açıkça, konuşulan aday havuzu içinde, ki sayıları 15-20 kişiye kadar çıkıyor, hiç “kadın”lardan söz edilmiyor. Hal böyle olunca da, Kılıçdaroğlu sadece cinsiyete itibar eder ve birikimsiz birini aday yapar mı, diye bir telaş yaşanıyor.Bu arada bu konunun bu şekliyle “kadın” üzerinden konuşulması ister istemez yanlış anlamalara ve hassasiyetlere yol açıyor. Cinsiyet gerekliliği nötr olan görevler için “sırf kadın” olmak ağırlık taşıyan kriter olamaz, olmamalı.Ötesinde bu hususu katı koşul olarak dayatmak, “kadın”a yönelik bir haksızlıktır, “hor görme” tınısı içerir ve bahşedici bakışın küçümsemesini gizler. Neyse, esasında hayatın her alanında, sadece “kadın”la sınırlı kalmaksızın, eşcinsellerden çingenelere ve tüm “geri bıraktırılmışlara” yönelik pozitif ayrımcılık prensibi medeni olmanın ön koşuludur. Bu anlamıyla, bırakın “eşitler arasında birinci” tercihini, birikimi birkaç basamak altında olsa bile “kadın”ın önünün açılması gerekir.Meğer ki böyle birileri meydana çıksın, iddiasını ortaya koysun.
Paylaş