Vicdani ret

Bu ülke yasak bildiği, ayıp telakki ettiği, bilmediği, bilindirilmediği konuları merak eder, araştırır, tartışır hale geliyor.

Haberin Devamı

Bu durum, kendince bir denge tutturmuş, ezberlere yaslanmış fikir dünyamızda derin çalkantılara sebep oluyor.
Başlangıç tepkilerimiz hep sert esiyor, sonrasında “acaba” filizleri zihnimizde tohumlanıyor.
“Vicdani ret” olgusu da bunlardan biri.
Vicdani ret; politik, dinsel, entelektüel sebeplerle askere gitmeyi kabul etmemek demektir.
Modern zamanlarda batı toplumlarının hemen hemen tamamında bir hak olarak tanınmış ve yasal bir çerçeveye büründürülmüştür.
Türk toplumu bu kavramla ilk defa Müslüman olduktan sonra Vietnam’a savaşa gitmeyi reddeden Muhammed Ali sayesinde tanışmıştı.
Onun tavrı, bir yönüyle, savaş karşıtlığının ötesinde, etnik ve dinsel karşı çıkış, bir duyarlılık çağrısı, ezilenler dayanışması, Gandi’yi hatırlatan bir pasif protesto idi.
Bizim memleketimizde askere gitmeyi vicdani gerekçelere bağlayarak reddetmek, öyle kolayından savunulacak, kabul görmesi beklenecek bir durum değildir.
Bu ülke sıcak bir şekilde Kürt nüfusunun en azından bir kısmı ile ilgili, bölünme dahil bir tartışma yaşıyor.
Bu ortamda politik gerekçelerle vicdani ret, üniter bütünlük yönünden ayrılıkçıların hedefleri doğrultusunda süreci hızlandırıcı bir fonksiyon icra eder.
Bakınız bu ülkenin bölünmemesini istemek, tüm demokratik ve makul zihinlerin ortak arzusudur.
Bu haliyle, bugünkü ortamda vicdani reddin bir siyasi enstrüman olarak kullanılma ihtimali Avrupa Parlamentosu’nun bu ayrımı yapmayacağını bilmemize rağmen, sadece marjinalleri mutlu eder.
Ancak, bu durumun ötesinde vicdani ret, entelektüel gerekçelere yaslanıyorsa bir insani hak olarak kabul görüyor olması gerekir.
Bakınız, her şeyden önce “vicdan” kavramı, bir kabullenme, kişisel çözüm ve çabalama kavramı olan “merhamet”ten ve salt akıl ve mantığın mesafeli duruşu ile şekillendirilen “hoşgörü” kavramından daha ötede bir anlam taşır.
Vicdan, vasatların anonim tepkisi değildir, alabildiğine kişisel, bir o kadar derinlikli bireyselliktir.
Toplumsal değerlerin bizlere sunduğu çerçeveyi sorgulayanlar, her türden “zihin konforuna” şüphe duymaya başladıklarında, yaslandıkları rehberleridir vicdan.
Duyarlı ve rafine insanların ulaşabildiği bu çok özel insani kalite, denilebilir ki, kendini ikna eden gerekçelerle askere gitmemeyi tercih edebilir.
Çağdaş toplumlar, ne derseniz deyin bu yaklaşımı saygıyla karşılamaktadır.
Esasında 21. yüzyıl Türkiye’si, ağır ağır “vatan” yerine “yurt”, “vatandaş” yerine “yurttaş” kavramını içinde sindirmeye başlamalıdır.
“Yurttaş” terminolojisi, birlikte bir arada yaşamanın, aynı topraklar üzerinde karşılıklı sevgi ve saygıyı oluşturmanın sihirli ve çağdaş ifadesidir aslında.
Dünyanın geldiği yer; devletlerin insanlarına güvendiği, onları katı bir biçimleye tabi tutmadığı, final amacın insanlarının mutluluğu olduğunu idrak ettiği bir noktadır.
Meseleye bu yünüyle baktığınızda, “vicdan ve ret” birbirinin içine geçmiş, birbirini besleyen, tetikleyen ve tolere edilmesi gereken kavramlardır.
O vicdandır ki, bugün Dersim, yarın mübadele, tehcir ve benzerlerini bu ülke gündemine getirecek, yüzleşmelerin getirdiği onurlu arınmayla geleceğe çok daha özgüvenli bakabilmemizi temin edecektir.
Yine galip ihtimal, yaklaşık 40 bin insanımızın hayatına mal olmuş kürt meselesi de yakın gelecekte, belki şu anda asla kabul edemeyeceğimiz parametrelerle, vicdan sorgusuna muhatap kılınarak değerlendirilecektir.  

Yazarın Tüm Yazıları