Urla’da tarih canlandırılıyor

KONAK’tan sonra Urla’ya da Ortodoks Patrikhanesi bir Metropolit atadı.

Haberin Devamı

Metropolit Pandeleimon ile geçen hafta iki kez birlikte olma şansını elde ettik.
Ortodoks dünyası için Anadolu çok büyük öneme sahiptir. Yüzlerce kilisesi adeta bu mezhebin tarihsel geçmişidir. Pek tabii İzmir’deki Ortodokslar sadece Rumlarla sınırlı değil, pek çok Slav Ortodoks da muhtelif sebeplerle kentimizde yaşıyor. Bu arada çok az sayıda kalmış İzmir’in binlerce yıllık yerleşiği Rum vatandaşlarımız da ayrıca gözümüzden sakındığımız zenginliğimizdir.
Fener Rum Patriği Bartholomeos daha önce birkaç kez İzmir’e gelmişti. Aziz Vukolos Kilisesindeki ayin her kesimi mutlu eden bir gelişmeydi. Şimdi 6 Ağustos 2020’de Urla Belediyesi tarihsel ‘bağ bozumu’ etkinliğini tekrar hayata geçirmeyi planlıyor. Ortodoks dünyası için bu özel günde Patrik hazretlerinin katılımıyla binlerce Ortadoks’un katılacağı bir gelenek tekrar canlandırılmaya çalışılacak.
Bu amaçla başta Tunç Başkan ve Apikam Koordinatörü Hasan Tahsin Kocabaş olmak üzere ve tabii ki Urla Belediye Başkanımız Burak Oğuz çaba sarf etmeye başladılar.
Bu gelişmeler en fazla İzmir’in en eski yerleşiklerini mutlu ediyor. Sevgili Tina Samoğlu ve Teodora Haduci gibi sevgili vatandaşlarımız, özellikle de Hasan Tahsin Kocabaş’la el ele verince küllendirdiğimiz pek çok zenginliği adeta yeniden yaratıyorlar. Bu arada Vali bey’de bu konularda desteklerini hiç esirgemiyor.
Politik gerginlikler ne olursa olsun halkların kardeşliği her şeyden önemli.
Kaldı ki bu şekilde oluşturulan sevgi bağları diğer sorunların çözümünde müthiş yumuşatıcı bir rol oynamaktadır.

 

AVM’ler keyifli
ortamlardı

Haberin Devamı


BAZI dönemlerde genele yönelik duyduğumuz rahatsızlıkları seçtiğimiz bir kavram üzerinden simgeleştiririz. Bu kavram tam anlamıyla “günah keçisi” olur. Son zamanların kurbanı da, bu anlamıyla AVM’ler. Alışveriş merkezi olgusu hayatımıza son on yıldır dahil oldu. Bugün tüm ülkede yüzlerce AVM var. AVM’ler betonlaşmanın, otantik ve tarihi ticaret dokusunun yok edilmesinin ve hatta “Mali oligarşinin” dinmek bilmeyen bir iştahla halkımızı sömürmesinin bir sembolü haline getirilmeye çalışılıyor. Tamam, negatifleri hepimiz biliyoruz. Ancak galiba insaf ölçüsünü kaçırıyoruz.
Netice itibariyle AVM, biz normal tüketiciler yönünden;
* Hoş bir sosyal ortamdır, trafiğe kapalıdır, düzenlidir. * Park yeri problemi minimumda yaşanır. * Kışın sıcak, yazın serindir. * Kapalı ortamı sevmeyenler için açık hava seçeneği sunmaktadır. * Mağazaların tamamı kurumsaldır. Bu sebeple daha hijyendir, derli topludur, işporta çığırtkanlığına rastlayamazsınız. * Kayıt dışı ekonomi yoktur, her dükkân fişini, faturasını keser. * Rekabetçi bir ortam olduğu için kalite ve fiyat ilişkisi tüketici lehinedir. * Buradaki dükkânların çok önemli bir kısmı yerli sermayedir ya da ürünleri Türkiye’de üretilmektedir.
Yani, sözün özü hiç de “kâbus” yerler değillerdir. Tamam, her yere açılmasın, yeşili yok etmesin, ama “cüzzamlı” muamelesi de çekilmesin. Bir meslek grubu olarak esnaf odalarının AVM’lere yönelik antipropagandasını saygıyla karşılıyoruz, ancak tüketicinin de aklını bu kadar karıştırmaya kimsenin hakkı yok. Hiç şüphesiz hepimizin gönlü Kemeraltı’nın otantik yapısından yana. Ama onu popüler kılmak AVM’lerin sözünü ettiğimiz bazı avantajlarını benimsemek, hatta aşmaktan geçiyor.
Tabii ki tarihi kimliğini koruyarak, tabii ki şaşırtıcı esnaf zenginliği ile.

Yazarın Tüm Yazıları