Urla’da Atatürk heykeli

BU aralar Urla’da bir Atatürk heykeli çok tartışılıyor. Dikine rengârenk renklerle alışılmadık bir Ata heykeli bu. Beğenmeyenler eleştirilerini çevre yolunda Karabağlar Belediyesi’ne ait ‘Nasrettin Hoca’ Külliyesi’nden(!) sonra ikinci bir ‘absürt facia’ noktasına kadar taşıyorlar.

Haberin Devamı

 


Bakınız, herkesin meşrebi, birikimi, zevki aynı değildir. Melih Gökçek, Mehmet Aksoy gibi ünlü bir sanatçımızın eseri için ‘tükürürüm böyle sanatın içine’ demişti. Yine Kenan Evren, Picasso’nun eserlerini aşağılarken ‘ben daha iyisini yaparım’ diyordu. Üstelik bazılarımızı dumura uğratan bu yaklaşımlar halk nezdinde çok ciddi bir karşılık buluyordu. Bu cümlelerimizden Nasrettin Hoca tarzı heykelleri korumaya çalıştığımız sonucu çıkmasın. Hani meşhur bir kriter vardır. “Anlamsız şiir olmaz, anlamsızlığın şiiri olur.” Bu şablonu heykellere de uyarlayabilirsiniz.
Asgari bir estetik çıta içermeyen, Nasrettin Hoca yapısında olduğu gibi ‘nşaat olsun bizim olsun’ anlayışını yansıtan sözde eserlere, halk şakşakçılığı uğruna tabii ki geçit vermemek gerekiyor. Ama Urla’daki heykel için bu denli net bir yargıya varmak zor. ‘Bana göre’ diye başlayan bir değerlendirmede, diyebilirim ki; “Esasında naif, samimi, biraz tuhaf, amatör, provokatif niyetler içermeyen ve fakat sanatsal yönüyle pek heyecanlandırıcı gelmeyen hafif uyduruk bir çalışma.” Ama sanatçısından karar vericisine, anlaşılıyor ki aynı fikirde değiller. Bu durumda kamusal müdahaleye gitmeksizin demokratik hoşgörü gereği beğenmeyenlere saygı duymamız icap eder.

 

Kar motivasyonu önemli

Haberin Devamı

KÜLTÜR insanla taşınır.
İzmir’in eski sakinleri 1920’lerde nerede ise sıfırlandı. Tarih onların tarihiydi. Kent dokusu bize emanetti. Biz onu bile yok ettik. An itibariyle İzmir’e ait duyarlı vatandaş tutumu ile her konuda ahkâm kesmeden, galiba önce geçmişe dair sıkı bir öz eleştiri yapmak gerekir. Bu da hiç şüphesiz bir birikim ve cesaret işidir. Ayrıca toplum hayatının çok boyutlu ihtiyaçlarını göz ardı ederek, kendi görüşlerini “tartışılamaz” bir anlayışla ortaya koymak eksikliktir. Bu sebeple bir uzmanlık iddiası, hayatın gerçeklerinin yanı sıra ekonomi, sosyoloji, tarih, felsefe... gibi temel disiplinlerle beslenmiyorsa soyut kopuk yüzeysel ve keskin olur.
Bu aralar yoğun bir tartışma yaşanıyor. Mevzu “dikey yapılaşma.” Dikey yapılaşma neden kötü mesela? Ve yine mesela yapılan her iyi şey bizim sayemizdedir demek ne menem bir “tevazu” dur? Ve dahi “kent suçu, hançeri, cinayeti” türünden tanımlamalar amacını aşan ağır söylemler değil midir?
Bakınız; rant zahmetsiz kazançtır. Her yatırımcıyı toplum düşmanı gibi görmek, rantiyeci diye yaftalamak bir nevi servet düşmanlığıdır. Rant, altyapısında manipülasyon varsa haksız kazançtır. Bu ayrı konudur. Kar ise müteşebbisin riskinin karşılığıdır, kurallara uygun elde edilmişse haktır, helaldir. Bir toplumun dinamiğinde kazanç elde etme önemli motivasyondur. Kişilerin hukuk kuralları içinde kazanç sağlamaya çalışmaları ne ayıptır ne de arsızlıktır. Bu şekilde elde edilen gelirlerin katkısıyla, devlet ve toplum hayatının finansmanı oluşturulur ve idamesi gerçekleştirilir.
O yüzden, “bilir bilmez” ayrım yapmadan kar çabasını eleştirmek, hatta aşağılamak yanlıştır.

Yazarın Tüm Yazıları