Paylaş
Uzlaşmak, herkesin bir şeylerden vazgeçtiği bir noktada buluşmaktır.
Uzlaşma, aksi durumun daha kötü olacağının idrak edilmesidir.
Uzlaşmanın kalıcılığını temin edebilmek için tarafların her birinin bir ölçüde günün sonunda “buruk” kalıyor olması gerek.
Gönüllerden geçeni tek taraflı bir anlayışla karşı tarafa kabul ettirmek, “uzlaşma” değil “dayatma” olur.
Böylesi bir mutabakata devran değişince yeniden sual açılır ve sorunlu ortama geri dönülür.
Kürt meselesinde işte tam böylesi bir süreç yaşanıyor.
Toplumun çok büyük bir çoğunluğu artık bu sorunu geride bırakmak ve önüne bakmak istiyor.
Parlamentoda bulunan siyasi partiler de bu isteğin farkında.
MHP hariç, her siyasi parti büyük ölçüde esniyor ve ulusal bütünlüğü bozmadan, ancak kimliklere saygının yasal ve fiili bir çerçeveye oturtulduğu kalıcı bir mutabakat için çaba ve destek vermeye çalışıyor.
Bu aşamada MHP’yi anlamaya gayret etmek gerekir. MHP’nin muhalefeti, belki de sonrasında arkasında durulamayacak tavizlerin verilmesine engel olacak ve bu nedenle “kalıcı çözüme” dolaylı ve tarihi katkı verilmiş olacaktır.
Kaldı ki, Türkiye, Sayın Bahçeli’nin tüm genel başkanlığı süresinde kritik hususlarda ne denli basiretli davrandığını bilmektedir.
İstesek de, istemesek de dünya değişiyor. Artık 19. yüzyıl anlayışlarıyla 75 milyonluk bir ülkeyi yönetmenin güçlüğü aşikar.
Kürtler tüm toplumun homojenleştirilmesi projesinde her şeye rağmen kendi dilleri ve kültürleriyle bir gerçeğimiz olarak içimizde yaşıyordu.
Bakınız, anayasamız dahil hiçbir yasal metinde Kürdün “adı yoktur”.
Tamam, geçmişi bugünden yargılamayalım ama artık 21. yüzyıldayız.
İttihat Terakki ile başlayan cumhuriyetle devam eden dizayn, sindirilmiş kültürler mezarlığına döndürmüştü tüm ülkemizi.
Kürtler en göze batan örnek olduğu için bugün ön plana çıkıyor.
Hepimiz biliyoruz ki Kürt olmayan herkes etnisik anlamda Türk değil.
Bu ülke 36 ayrı kültür ve etnisiteyi barındırıyor.
Biz Türkçe konuşan ve yüzde 99’u Müslüman olan insanlar toplumuyuz. Hepimiz bu topraklarda yaşamaktan kıvanç duyuyoruz. Devletimizin adı “Türkiye”. Dünya bizi Türkler olarak biliyor, tanımlıyor. Aynı dili konuşuyoruz. Bu dilin Türkçe olması hiçbir itirazla karşılaşmadan bizi bu üst kimlik üzerinde birleştiriyor. Ancak bu gönüllü kabul, herkesin gerçeği değil. Hiçbirimizin bir diğerine bu tanımı dayatma hakkı yok. Bu konu bir hassasiyet oluşturuyorsa buna saygı temel haklar ve özgürlükler çerçevesinde değerlendirilir. Geriye kalan en az 60 milyon insan Türklüğü bu yumuşatılmış anlamıyla algılıyor ve bu tarifden bahtiyarlık duyuyor.
Dolayısıyla mesele katı bir Türk-Kürt cepheleşmesi değil.
Ben “Türklerin haysiyeti ne olacak” sualini çok anlamlı bulmuyorum.
Kürt meselesi halledilirse bu topraklarda pek çok bastırılmış kültür daha bir özgüvenle kendini ifade etmeye çalışacak. Unutmaya yüz tutmuş değerlerini tekrar yeşertmeye çabalayacak.
İnanın, bu kötü bir şey de olmayacak. Farklılıkların bir zenginlik olduğunu ve bütüne güç kattığını hep birlikte göreceğiz.
O makul ve nötr tarifiyle “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı” ortak paydamız olacak derinleşen demokrasinin tadıyla daha mutlu insanlar olarak önümüze bakacağız.
PAS TUTAN DEMOKRASİ
Oda – borsa seçimlerinde iki dönemden fazla seçilmeme kuralını Anayasa Mahkemesi iptal etti.
Bakınız bu karar demokrasinin ve hukukun bir zaferi falan değildir.
Demokrasiyi tarif edenler, onun insanlık tarihinin bulabildiği “en az sakıncalı” sistem olduğunu belirtirler.
İşte o bahse konu sakıncaları dillendirilirken, iktidarken seçime gitmenin, eşit yarışma ortamını muhalefet aleyhine bozduğundan söz edilir.
Bu durumu fiiliyatla da gözlersiniz. İktidarın yarattığı “güç illüzyonu” gayrımemnunları sessiz, ortada bulunanları ise iktidara yakınlaştırır.
Bu sakınca nedeniyle ABD’de başkan seçilen, bu görevi en fazla iki dönem yapar. Bu bir Anayasa kuralıdır.
Aksi durum “demokrasinin paslanmasına” yol açmaktadır zira.
Hele konu, özünde bir sivil toplum yöneticiliği olan oda ve borsalara ilişkinse, buralarda başkanlık yapanların kendilerini kurumların adeta “kaderleri” gibi algılatmaları, seçmenleri nezdinde tuhaf bir akıl tutulmasına yol açmakta ve paslanmanın daniskasının örnekleri on yıllar boyu yaşanmaktadır.
Paylaş