Paylaş
Nice aydınlarımız (!) vardır ki, kırk yıldır, bozulmuş plak misali aynı söylemi tekrarlar durur.
Kendisine sorarsanız pek bir tutarlıdır, omurgalı davranmaktadır. Oysa öyle bir hayatın içindeyiz ki. Doğru bildiğimiz her şey, ilave gelen her veriyle sürekli yeniden tanımlanıyor, zihinsel evrim aydın namusunun vazgeçilmezi oluyor.
Atilla İlhan, döneminin şairlerini, “tembel ve alkoliktir” diye yaftalar ve toplumsal sorunlara katkı koyabilme kapasitelerini sorgulardı.
Onların bohem ve aykırı görüntülerinin fayda odaklı sonuçlar üretmeye yetmediğini teşhir ederdi.
Esasında, mesele sadece sanatçılarla sınırlı değil. Bugün medya dünyasından akademik ortamlara, değişen dünyayı izleme ve kendini yenileme kaygısı duymayan pek çok insan “aydın” sıfatıyla ortada dolaşıyor ve kendi çaplarında bayat klişelerle toplumu etkilemeye çalışıyor.
Böylesi insanların ortak bir davranış kalıbı olduğunu gözlüyorsunuz. Bunların; bilgileri az ve fakat teşhisleri o ölçüde hızlı ve nettir.
Bir vesile, o net ve tartışmasız kanaatleri kantara çıkarsa, eş zamanlı olarak “asabi” bir görüntü vermeye başlarlar. Sekterlik fikir zafiyetlerinin badanasıdır adeta.
Genelde uyanık olanlarını kolayından “tartışma minderi” de çekemezsiniz.
Sevdikleri laflar, malum: “dönek, satılmış, vatan haini, çıkarcı” türü bildik incilerdir.
İşin acısı, bu tarz söylem her zaman toplumun bir kesiminde karşılık bulur. Böylesi sınırlı geri dönüşler bu kişileri daha bir cesaretlendirir, “cehaletle sıvanmış popülist mermiler” mitralyöz ateşine dönüşür.
Bakınız, bugün Türkiye’nin en önemli sorunlarından biridir aydın kifayetsizliği.
Pek tabii bu halin sosyolojik sebepleri de vardır.
Aydın kimlik, özgür toplumun mahsulüdür. Çoraklandırılmış tarlalardan doğal olarak bereket beklenmez.
Bu memlekette aydın olmaya kalkışmak hep tehlikeli bir uğraş olmuştur.
Hakim yapı, resmi görüşe ters gelebilecek her yaklaşıma geleneksel olarak tedbirlenmiştir.
Geçmişte bedel ödemeyi göze alan az sayıda insan adeta “posterik ikon” konumundadır.
Hoş bunların önemli bir kısmı da aydın kimliklerinden neşet eden fikirlerinden ziyade cesaretleri yüzünden primlenmişlerdir.
Geçenlerde bir ortamda, “neden bizde filozof yetişmiyor” diye sorgulanıyordu. Onu geçtim, gerçek aydın sıkıntımız had safhasında gözüküyor.
Meydanın, katı paradigmalarıyla toplumun zihnini dumura uğratan sözde kanaat önderlerine kalması ve onların hemen hergün her ortamda da nur cemallerine muhatap olmak, nasıl diyelim, “daral” getiriyor, sabır tüketiyor.
Paylaş