Paylaş
AVRUPA Birliği bir projeydi. Almanya ile Yunanistan’ı aynı potada hayal eden, ABD ve Çin’e karşı dünyanın üçüncü gücünü oluşturmayı hedefleyen bir proje.
Oysa sıradan bir beyaz ya da mavi yaka Alman’ın çalışma temposunu bilenler, isyan etmeden tipik bir Akdeniz tembeli olan Yunanlı’yı sürgit sırtında taşımayacağını öngörebilirdi.
“Disiplin” ve “çalışkanlık” gibi iki ana unsuru yaşam biçimi haline getiren ve 3.7 trilyon dolarlık milli geliriyle yaşlı kıta Avrupa’nın lokomotifi konumunda olan Almanya, kendi yaşamından fedakarlıkla artırdığı değerleri, elbette yan gelip yatsın diye Yunan halkına bağışlayamazdı.
AB’NİN PAÇASINDAN
Dolayısıyla, bu “AB” işi sürdürülebilir gözükmüyor. Mesele sadece ekonomik değil, açık bir “kültürel doku uyuşmazlığıdır” yaşanan.
Esasında Türkiye, barış sürecini demokratik bir anayasa ile nihayetlendirir ve yerel yönetimlerin ön plana çıktığı bir ülke fotoğrafı oluşturabilirse, kuşku yok, tarih tekerrür etmeye ve Yunanistan’la “gevşek federasyon” söylemleri yine gündeme gelmeye başlar.
Ha, “Milliyetçi Grekler tarafından nüfusu artmayan, ekonomisi tıknefes Yunanistan, olası bir federasyonda Müslüman Türkiye tarafından yutulur endişesi duyulabilir ve bu yüzden AB’nin paçasından hiçbir zaman ayrılmazlar” diyebilirsiniz.
İşte bu derin “dilemma” ancak Türkiye’nin demokratikleşmesiyle hafifler. Suyun iki yanındaki insanların ne denli kültürel olarak birbirine yakın olduklarını son dönemlerde artan turizm hareketliliğiyle giderek idrak ediyoruz.
HEMEN REDDETMEYİN
Gevşek federasyon, esasında “tarihin aslına iadesidir.”
Yani bir yanınız Diyarbakır, bir yanınız Atina.
Hemen hayalperestlikle suçlayarak reddetmeyin. Milliyetçi akımların bu coğrafyayı belirlemediği dönemlerde yüzyıllar boyu nasıl bir arada yaşanmışsa, neden yine eski haline ağır ağır, belki 50 yılda bir geri dönüş yaşanmasın. Pek tabii, öncesinde karar vericileri incitmeden bir insanlık dramı olan “mübadelenin” sorgulanması vaktinin geldiğini de itiraf etmeliyiz.
-------
Atarlanma mevsimi geçti
6 Haziran seçimleri sihirli bir sükûnet ortamı yarattı.
Yani, “Demokrasi sen nelere kadirsin” demek geliyor içimizden.
Herkesin, bakmayan aradaki “atarlanma” numaralarına, bir anda yüzler makule çevrildi, patırtı çıkartan taraf görüntüsü vermemeye çalışıyorlar.
Koalisyon olur-olmaz, sürer-sürmez, inanın çok önemli değil.
Milli irade, başta iktidar olmak üzere tüm kesimlere gereken ayarı vermiştir.
En önemli mesaj, “uzlaşsanız da, uzlaşmasanız da gerginlik istemiyorum” şeklindedir.
İÇE SİNDİRME DURUMU
Dolayısıyla, hani yolsuzluk iddialarından vazgeçmek kesin olarak mümkün değilse de, Cumhurbaşkanı’nın meşruiyetini sorguluyan, ne bileyim Beştepe Külliyesi’ne aşırı kafayı takmış izlenimler veren bir muhalefet anlayışı, sanki fanatikler dışında fazla kabul görmeyecek gibi duruyor.
Neticede AK Parti, kuvvetli bir “elektrik” yemiştir, ama hala yüzde 41’dir ve milli iradenin uzak ara birinci eylediği partidir.
Dolayısıyla, siyasi geleceğimiz bu gerçek göz önüne alınarak ve bu partinin ağırlığı hissedilerek şekillenecektir. Normali de budur, makulü de.
Yanı sıra, Cumhurbaşkanı yüzde 52’yle 5 yıllığına seçilmiştir, az olur, çok olur, ama “masada” daima yeri olacaktır.
Özetle iktidar yüzde 60’lık muhalefeti, muhalefet de iktidar unsurlarını içlerine sindirme durumundadır, kimsenin onların yarattığı suni gündeme tahammülü kalmamıştır.
Paylaş