Paylaş
Bakınız, böyle bir dünya yok.
Gazeteci olayları tarafsız yansıtan ve objektif yorumlayan kişidir.
Bu durumun ötesinde, yüksek demokrasi standartlarının korunmasına dair “tanrısal bir vazifesi” yoktur.
Hani, hiç kimse “gazetecinin zürriyetine” güvenip onu “Don Kişot” konumuna sokmasın.
Bu ülkede, halk dediğimiz “necip kitle” kendi içinde kaynamayı pek güzel biliyor.
Hadi bakalım, hakkını ara, gösteri yap, haklılığını bedel ödeyerek korumaya çalış...
Bu noktalarda, kimse yok, herkes “arazi”.
O yüzden, gazeteler ve gazeteciye atarlanırken biraz insaflı olun.
Hiç birinin karnını siz doyurmuyorsunuz, çoluk çocuğuna bakmıyorsunuz çünkü...
Yalan oldu
İZMİR’de ayda bir Bakanlar Kurulu toplanacaktı.
Sayın Başbakan böyle demişti.
Hatta apar topar Merkez Bankası binasının bir kısmı Başbakanlık ofisi yapılmıştı.
Bu söz verileli nerede ise bir yıl oldu.
Ancak uygulama, gençlerin sevdiği deyişle, “yalan” oldu.
Bir ara İzmir’e dair özel ilginin İzmir Milletvekili İbrahim Turhan üzerinde yürütüleceği şeklinde, bir laf çıktı.
Hesapta Sayın Vekil, düzenli toplantılarla İzmirlileri dinleyecek ve Başbakan’a iletecekti.
Bildiğimiz, o iş de bir-iki toplantı sonrasında devam edemedi.
Hani, böyle durumlarda ne denir?
“Tutamayacağın sözü ne diye veriyorsunuz kardeşim”.
----
Fatura İslama çıkıyor
İSTER “Beyaz Türk” deyin, ister “Kıyı Seçmeni”, Cumhuriyet değerleri ile biçimlenmiş, genelde köken itibariyle Balkanlar’dan, Adalardan, Çerkezya’dan gelmiş insanlar bir farklı ruh halinde son zamanlarda.
Bu insanlar, dinleri ile Müslümanlıkla, zaten muhafazakarlarımız ölçüsünde yoğun olmayan ilişkilerini daha bir “yorumlar” oldular.
Ülkedeki kutuplaşmaya paralel, din üzerinden hoyratça siyaset yapılmasının faturası Müslümanlığa çıkartılıyor.
Bakmayın siz “bizim güzel dinimiz” diye başlayan cümlelere. İnsanlar kendi kendilerindeyken daha farklı konuşuyorlar.
IŞİD, El-Kaide gibi yapılar bu sorgulamayı ayrıca besliyor.
İslam; sosyal, siyasal, ekonomik bir sistem.
Bu sistemin kuralları ile bahse konu insanların kültürlerinin uyuşması, ancak yaşadığımız çağa uygun tefsirlerin işlerlik kazanması ile mümkün.
Oysa, son dönemlerin pratiği hakikaten irkiltici.
Bu durum, laik denilen insanlarımızda bir yabancılaşmaya yol açıyor. Tamam, incitmeme kaygısı veya korku ne derseniz deyin, hiç kimse bir şey diyemiyor, ama bu iç kaynama, sayıları milyonlara varan “Ateiste beş kala” kitlelerin oluşmasına neden oluyor.
Ritm ve volüm işin sırrı
YAKLAŞIK bir yıldır gözlüyorum.
Bu arada 5-6 defa da gittim.
Müthiş enteresan bir yer bu “Köfteci Yusuf”.
Çevre yolundan Çeşme Otobanı’na inerken sağ kolda bir alışveriş merkezinin içinde.
Birkaç yüz kişilik bir mekan. Her zaman dolu. Hele hafta sonları gittiğinizde yüzlerce kişi kuyrukta bekliyor.
Benzer bir durumu yıllar önce Sevinç Pastanesi’nin karşı köşesinde Tatlıses Lahmacun açıldığında yaşamıştık.
Orada da aylarca gecenin yarısında da bile sıra olurdu.
Peki, bu köftecinin özelliği ne?
Ucuz, hızlı, lezzetli, güler yüzlü bir servis. Kolay gibi gözüken bu 4 unsurun tam hakkını veriyorlar.
Güney Marmara’da başlamış serüvenleri. Kendi çiftliklerinde üretiyorlarmış. Şimdilerde 9-10 yerde mekanları varmış.
Arkas’ın CEO’su Önder Türkkanı, Yusuf Bey’le tanıştığını söyledi.
Adam “Bir tek ekmek kadayıfının kaymağında EBİTDA yaratamıyorum” deyince ben bittim diyor.
Hiçbir şey tesadüf olmuyor.
.
Paylaş