Paylaş
Ama birlikte bir arada yaşama iradesini “mecburiyet” üzerinden tanımlamak rehabilite edilmeye muhtaç bir “eksikliktir.” Hani “tasada, kıvançta” diye başlayan “ülkü birliğini” geçiniz, ülke tasavvurunda “asgari müşterek” temin edilmeden geleceğe umutla bakmak sürdürülebilir değildir. Bahse konu eksikliğin üçüncü bir tarafını da tabii ki unutmamalıyız. Bu ülkenin kadim vatandaşı olan on milyonlarca “Kürt” kendi kimliklerine dair evrensel demokrasinin tarif ettiği şekliyle makul haklara sahip olmak istiyorlar. Bu son sorun an itibari ile “buzdolabında”dır. Neyse, Süleyman Demirel’in meşhur tespitindeki gibi “olacaklar için olamayacakları yaşamak gerekiyor.”
Bu ülke Osmanlı’dan itibaren çok şeyi yaşadı. Sevr, Lozan, 12 Eylül öncesi dönemler, 15 Temmuz’lardan geçti, bugünlere ulaştı. Gelinen noktada “olması gereken” hususunda ne ölçüde “akıllandık”, maalesef çok iyimser olamıyoruz. Herkesin kendi köşesine çekildiği, gettolaşmış bir Türkiye asla huzur vaat edemez. Bir-iki yıl içinde seçimler yapılacak. Her kim iktidar olacaksa, en önde gelen misyonu, siyasi bedel ödemeyi göze alarak toplumumuzu asgari müştereklerinde bütünleştirmek olmalı.
İnsanlarımızın birbirini hissetmesini sağlayan, ortak hedeflerde heyecanlandıran yeni bir Türkiye silkelenmesine ihtiyacımız var. An itibari ile taraflar “her koyun kendi bacağından asılır” yaklaşımı içinde, kendi torunlarının geleceğine kurşun sıkıyor, istikrarsız, tatsız, tuzsuz bir tuhaf ülke oluşumuna “bencil zehrini” boşaltıyor.
----
Süslü kadınlar etkinliği
BİLİNDİĞİ üzere birkaç yıldır bir etkinlik ile laik kesimin kadınları, bakımlı halleri ve bisikletleri ile “özgür ruh”larını kamuoyu ile paylaşıyorlar. İyi yapıyorlar. Ama bu etkinliğin sosyolojik geri planı çok kişinin gözünden kaçmıyor. “Bu ülkede biz de varız” derken, karşı tarafla ilişkilerini “tahammül” esası üzerinden tarifleyen bir dik duruş çabası kolaylıkla tespit edilebiliyor.
Aynı durum Ayasofya’da cuma namazını kılanların rövanşist mutluluklarında da gözleniyordu. Özetle; bu ülkede her daim farklı dünya görüşleri olan insanlar tabii ki hep olacaktır. Tahammül mesafeyi korumak demektir. Ancak her seviyede karşılıklı mesafelerin azaltılması için gayret gösterme durumundayız. Yoksa bu böyle gitmez, gidemez.
------
Kısa bir not daha
BU ülkede 1970’lerde devrimci-ülkücü yarılması vardı. Bırakın devrimcileri CHP’lilere bile “ortanın solu, Moskova yolu”, “Allahsız komünistler” diye yaklaşılır, ülkücüler “faşist” diye nitelendirir, neticede birbirlerine acımasızca kıyarlardı. Bu korkunç süreç, çok şükür ki geçti gitti.
Şimdi o günlerden kalan farklı kamplardaki siyasetçiler bile birlikte politik tutum alabiliyorlar.
Daha da önemlisi yeni nesiller o döneme dair husumeti anlamakta zorluk çekiyorlar. Demek ki bu ülkede onarılamaz denen kutuplaşmalar zamanla yumuşatılıyor. Demokrasi ırmağının iyileştirici gücüne inanarak bugüne dair her kesimin arınmaya ve özeleştiriye ihtiyacı var. İnsanoğlu “final tahlilde” makul varlıktır. Umarız, hep birlikte bir “basiret kalkışması” yaşarız.
Paylaş