Paylaş
İnsan ilişkilerinizi “tahammül” paydasına oturtmuşsanız, sizin bu dünyayla işiniz var demektir.
“Tahammül”, sözlük anlamının ötesinde kötü çağrışımları olan bir kelimedir.
Sanki, bir patırtı öncesi soluklanma hali, bir çatışma daveti ve halükarda bir empati zaafı, sözcüğün ilave anlamına yüklenmiştir.
“Tahammül” bir aşırı özgüven ve örtülü bir “babalanma” tavrıdır aynı zamanda.
Ülke ne çektiyse hakimlerinin tutumlarının ana omurgasına bu kavramı oturtmasındandır.
Tahammül, esasında “ben tartışmasız daha doğruyum” kanaatiyle bir seçkincilik üslubunun tüm izlerini taşır. Farklılıkların korunması ve kollanması tahammül kalkanıyla olmaz. “Tahammül ederim” derseniz ayrılıkları keskinleştirirsiniz. Tahammülün anti tezi sindirilmiş saygıdır. Saygı, sevgiye giden yolları döşer. Oralarda çeşitlilikler uyumlaşır, insanlığın ortak değerlerinde buluşulur.
Hayrettin Karaman isimli İslami bir yazar, geçenlerde “biz, bizden olmayanlara tahammül ediyoruz” mealinde bir şeyler yazdı.
Sonrasında yoğun polemikler yaşandı.
Böylesine söylemler dünyasını dışa kapalı bir yapı içinde biçimlendirenlerden çıkar.
Arkanız, sağınız solunuz sizce yeterince tahkim edilmiş ise ait olduğunuz kulübün duyarlıkları üzerinden yaylım ateşe başlarsınız.
Mevzunun dini, ulusalcı, etnikçi olması fark etmez. Kendini güçlü hissetmenin tetiklediği bu hal esasında insani bir ayıptır, centilmenlik dışıdır, vicdani hiç değildir.
Neticede içinde yaşadığımız hayat bin bir değişkenle doğru bildiklerimizi sürekli yeniden tanımlıyor.
İnsan denilen biyolojik format, diyelim 75 milyon yıllık bir evrimle zaten yetkinliği itibariyle birbirine eşit bir makine.
Farklılığı doğum sonrasına edinilen toplumsal bilgilerle şekilleniyor.
Ancak bu farklılığın öyle abartılacak bir şey olmadığı açık.
Dağdaki çobanla dünya kıymetlisi yazar neticede aynı bildiğimiz insan.
Biri “olmak yada olmamak, tüm mesele bu” diyor, diğeri “ya herro ya merro” diyerek aynı derin tespiti sezgisel kapasitesiyle kolayca yapabiliyor.
Hani Başbakan’ın o çok sevdiği “yaratılanı severiz yaratandan ötürü” söylemi de esasında aynı mesajı verir.
Burada, hepimizin karşımızdakilere sırf insan olmaları sebebiyle saygı duymamız gereği işaret edilir.
Saygının altının anlayış ve sevgi ile doldurulması yerine diş gıcırtısı fonunda “tahammüle” dayandırılması, husumet, kin, tasfiye gibi kavramların beslenmesidir. Bağlı olarak tahammül, uygar bir kavram değildir, sahibini onurlandırmaz, abartısı eksik bir beynin tezahürudur ve ancak “evrim kazası” ile izahını bulur.
Bu kavramın tartışılmasına vesile olduğu için sayın yazara teşekkür ediyoruz. Kendisi bir yanlış anlaşılma olduğunu ifade etmiş ve tartışma demokrasinin yumuşatıcı ikliminde bir yanlışın tespit ve teyiti olarak tatlıya bağlanmıştır.
Paylaş