Paylaş
Bakınız, hiçbir demokrasi herhangi bir siyasi partiye sürgit prim vermeye devam etmez.
Bu Ak parti için de geçerlidir. Ancak orta vadede bu böyle gözükmemektedir.
Ak parti 2002 yılından itibaren hiçbir seçimi kaybetmedi. Ötesinde, oyunu sürekli artırarak yüzde 50’lere geldi. Kamuoyu anketleri bugünler için yüzde 55’lerden bahsediyor.
Diyeceksiniz, bunun sınırı nedir? Bu oran 65-75’lere tırmanır mı?
Bizim düşüncemiz; “olmaz”.
Normal koşullarda beklenen, muhalefet partilerinin ivme kazanmasıdır. Kendi seçmeni de dahil olmak üzere kimsenin, iktidar olmaya dair CHP’den ümidi olduğunu zannetmiyorum.
Meseleyi yumuşatmak için “en azından önümüzdeki seçim” falan da demiyoruz.
Giderek pekleşen kanaatimiz odur ki, CHP tıpkı bir “tüplü televizyon” gibidir. İttihatçı, jakoben genleri 21. yüzyıla uyum sağlamaya müsait değildir.
Yanılgımız bizi bahtiyar kılsa da, kendi kendini yiyip bitirerek tarih sahnesinden çekilecektir.
MHP’nin her zaman yüzde 10 mertebelerinde bir masası olacaktır, azalmaz ama çok fazla da artması beklenmemelidir.
O halde demokrasimiz tek bir seçeneğe mahkum mu kalmaktadır? Ak parti, şayet halkı doğru okuduğu için iktidar oluyorsa, yeni iktidar zemini bu parti içindeyse, seçeneğin de bu parti içinden çıkması sürpriz sayılmamalıdır. Diyeceğimiz odur ki; geriye kalan en muhtemel gelişme, Ak partinin bünyesinden ikinci bir siyasi oluşumun çıkmasıdır.
Siyasal tarih ve siyaset sosyolojisi ile biraz ilgisi olanlar güncel siyasetteki kıpırdanmalara bakarak bu durumun emarelerini görmeye başlamışlardır.
Gülen cemaatinin “Mavi Marmara” olayındaki hissettiğimiz, “şike kanunu” ile daha bir algıladığımız ayrıksı tavırları bizlere Ak Parti’nin bir koalisyon olduğu gerçeğini hatırlatıyor.
Beri yandan, Cumhurbaşkanı’nın şike kanunu konusunda Başbakan’la ters kulvara düşmesi, Bülent Arınç’ın, “bizde biat kültürü yoktur” nevinden açıklamaları, söz konusu kanunla ilgili Cumhurbaşkanı’na açık destek vermesi…
Tüm bunlar çekirdek kadro içinde bile tartışmaların belirdiğini gösteriyor.
Demokratik hayat işte böyle bir şeydir. “Sandık” değişime konu oluyorsa demokrasi anlam bulur. Bu yüzden “büyük resimde” iktidar alternatiflerinin oluşması ihtimali bile iyi bir şeydir.
Siyaset fütüristleri, kırılma anını 2014 yılında cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle oluşacak gelişmelere bağlıyorlar.
Bakınız “tek adamlık”, sebebi seçmen desteği de olsa demokratik hayat açısından makbul değildir.
İster istemez otokratik eğilimleri yeşertir.
Bugün Türkiye’nin, demokrasilerde olmaması gereken tedirginliklerden arındığı daha özgürlükçü siyasi ortamlara ihtiyacı vardır.
Şayet Ak Parti bir bölünme yaşayacaksa, yeni oluşumun muhtemelen, CHP’ye sıkışmış seçmen, ılımlı Kürtler ve Aleviler de dahil olmak üzere, daha merkezde, mutlaka liberal demokratların desteği ile, daha törpülenmiş bir Sünni kimlikle, daha dünyevi, Protestan İslam anlayışını daha derinleştirmiş bir Gülen cemaatinin taşıyıcı kolonluğunda, yepyeni bir paydayı hedeflemesi sürpriz sayılmamalıdır.
Böylesi bir rekabet geride kalanları da evrensel demokratik ilkelere daha bir duyarlı hale getirecek, kazanan ülke olacaktır.
Pek tabii tüm bunlar bir spekülasyondur. Aslolan demokrasinin seçenek üretmekten asla vazgeçmeyeceğidir.
Paylaş