Paylaş
Siyasetin amacı iktidar olmaktır, en tepeyi hedeflemektir.
“Bu ne hırs” söylemi hayatın başka alanları için geçerlidir.
“Tadında bırakmak” basireti bu mesleğin genetiğinde yoktur.
Beri yandan, siyasette hevesi olanların da “yeni gelin gibi” nazlanmalarını, bitmez, tükenmez bir taktik anlayışıyla doğru zamanı beklemelerini de garip karşılıyorum.
Bu işler bir iddiadır.
Niyetin varsa, hazırlanır, projeler ortaya koyar, sorduklarında da açıkça talebini seslendirirsin.
Bu anlamıyla Büyükşehir Belediye Başkanlığı için Ege Koop Başkanı Hüseyin Aslan ve Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan’ın tutumlarını doğru buluyorum.
Hani bazıları gibi “ağzını büzmesinden Ömer diyeceği belliydi” yapmıyorlar.
Ha bu işe layık mıdırlar? Onu bilemeyiz, önlerinde minimum bir yılları var, çalışsınlar, çabalasınlar kamuoyuna ve hangi partiye gideceklerse onların yerel teşkilatlarına kendilerini kabul ettirsinler.
Yalnız, bu işlerin garip ve tuhaf bir yönüne de işaret etmeden geçmeyelim.
Görevlendirmede malum, ne kamuoyu ne teşkilat yetkili değildir.
Paspal demokrasimiz de Ankara’da birileri, dar bir çerçevede, halktan kopuk dengelerle tek seçici vasıflarını koruyor, yeni anayasa yazımı yapılırken siyasi partiler kanunu ve seçim kanunlarının demokratikleşmesi genel bir kabulle CHP’sinden AK Partisi’ne uyutulmaya devam ediyor
Artık güvencemiz var
AK Parti Milletvekili Rıfat Sait, devr-i iktidarlarında hayat tarzlarının etkilenmediğini kanıtlamak için Kordon esnafını İstanbul’da benzer eğlence yerlerine götüreceğini söylemiş.
“Lafı” neresinden alsanız bir yerlere oturmakta zorlanıyorsunuz.
Demek istediği, herhalde, “Belediye seçimlerini biz alırsak içiniz rahat etsin”.
Yani beyefendi hayat tarzımızı bize “bahşediyor”. Adeta “yasaklamak hakkımıza dahildir, ama merak etmeyin” demek istiyor.
Bu nasıl zihin yapısı, bu ne demokrat kafa?
Hazret en fazla zararı partisine veriyor, farkında değil.
HAZIRLANIN, LAS VEGAS’A GİDİYORUZ
Demokrasiler gelişince, milletvekilliği gibi kritik kamu görevlerine seçtiklerimizin kişisel kaliteleri de önem kazanır.
Temsili demokrasiler demokratik baskı gruplarının kendi adaylarını seçtirme gayretine girdiği, yarıştığı ortamlardır.
Bu anlamıyla, parlamentolar, sendikaların, esnaf örgütlerinin, işveren kuruluşlarının, çevrecilerin ve buna benzer yapıların temsilcilerinden teşekkül eder.
Ötekileştirmeden beslenen oyları devşirmeye kalkmak, demokrasilerde yakışık değildir, maharet de sayılmaz.
Çağdaş demokrasinin tarifinde, örneğin Karadenizliler dayanışması muteber addedilmemelidir.
Yine kişinin Balkan göçmenlerinden, falanca tarikattan, KSK taraftarından kredisi var diye, aday belirleme esnasında, tercih sebebi olmaması gerekir. Siyaset artık tenezzül alanını genişletmelidir.
Ancak, maalesef realite bu değil. Hal böyle olunca, zihnimizde oluşturmak istediğimiz milletvekili imajına dair hayal kırıklıkları yaşamamız mukadder oluyor.
VAZGEÇİLMEZLER MEZARLIĞI
Yaşadığınız toplumun ve çevreninin sorunlarına ilgi duyarsınız. “Herkes otururken ben katkı koymayalım” diye başlar serüven. Çalışanın önünü açarlar. Derken bir STK’da bulursunuz kendinizi. Başlangıçta her şey güzeldir. Önemli işler yaparsanız ve giderek kendinizi de önemli hissetmeye başlarsınız. İşte bu noktada “önemli adam olma halleri” sizde bir alışkanlık ve konfor yaratmaya başlar.
Bu arada, “hizmet aşkı” dediğiniz aslında bir bayrak yarışıdır.
Zamanı gelince görevlerinizi arkadan gelenlere bırakmanız icap eder.
Bu gerçeği çevreniz ağır ağır size hissettirmeye başlar. Esasında siz de bal gibi farkındasınızdır.
Ama mevcut pozisyonunuzdan da aşırı hoşnutsunuzdur. Kulak arkası etmeye başlarsınız. Kendinizi binbir gerekçe ile ikna edersiniz. “Bu birikim, bu tecrübe, bu vizyon, bu rölasyon kimde var” demeye başlarsınız. Kendinizi bölgenizin şansı addeder, yerinizin asla doldurulamayacağına dair hissiyatınızı çevrenize dayatmaya başlarsınız. Geçmiş hizmetlerinize hürmetten kaynaklanan ince ve zarif mesajları anlamamazlıktan gelirsiniz.
İşin tuhafı bazı şıracılar da sizi vazgeçilmezliğinize ikna eder.
Artık tam bir STK esnafı haline dönüşmüşsünüzdür. Koltuğa yapışmışlık halleriniz açık açık eleştirilse de, artık pişkinlik evresindesinizdir. Takdir duygularınız kaybolmuştur. Arkanızdan sizi eleştirenler yüzünüze karşı da bu zaaflarınızı seslendirir hale gelir. Bu aşama hepten üzücüdür. Güzel İzmir’imizde, tanrıya bereket ki henüz bu son noktaya gelmiş esnaf ağabeylerimiz henüz yoktur (!).
Paylaş