Paylaş
Öyle olduğumuz için, yaşama karşı yorgunluk hissettiğimizde “huzur” talep ederiz. Huzur, o pek kolaylıkla söylediğimiz “mutluluktan” farklı bir kavramdır. Huzur isteyen, dünya malına ilgisini azaltır. Bu yönü itibariyle, bir “sürekli vazgeçiş”in tohumlandığı, mütevazı ve giderek münzevi bir yaşam tercihidir.
Oysa mutluluk, iş yaşamından sosyal yaşama, üzerimize yüklenen değerlere uyum adına, giderek yabancılaştığımız kimliğimize ara soluklar kazandırma gayretidir. Bu yönü itibariyle mutluluk arayışımız, bir “aç-kapa” serüvenidir. Yani genelde mutsuzluk bulutlarıyla baskıladığımız yaşamlarımızı, mutlu anlar için fırsatlar yaratarak yumuşatmaya çalışırız. Dolayısıyla mutluluk huzurdan farklı olarak “an”larla sınırlıdır.
İşte bu neviden, materyal medeniyetimizin bulduğu anlık oyuncaklardan biri de “sevgililer günüdür”.
Şüphesiz, kelime kökü sevgiyi çağrıştırsa da “sevgili” kavramı ve ona bağlı sevgililer günü, yaş günü, anneler günü gibi mutedil, kadir bilir, düzene uyumlu bir kutlama değildir.
Sevgiliye yakışan sevgi değil aşk’tır. Aşk, tutku görüntülü özgürlük talebidir. Bu kavramın içeriğine en yakışan kelimeler, isyan, ret, başkaldırıdır. Eş zamanlı olarak aşırı mutluluk, özgürlük hissi, bir tuhaf hafifleme, sorumlulukları azaltma, çılgın terklere niyetlenme. Aşk tüm bunların birlikte bir büyük kazanda kaynamaya başlamasıdır.
Zihinlerde vazgeçişlerin maliyetlendirilmediği, hesabının yapılmadığı genç tavırlar aşka talip olduklarında bu anlamıyla gizli gizli, özgürlük taleplerini haykırırlar aslında.
Adına aşk dediğimiz coşkunun temelinde kavuşulmamış ilişkilerden beslenen tekil başkaldırı sarhoşluğu yatar. En bir fazla “ben”in hissedildiği bu duygusal türbülans özgürlüğün keyfidir özünde. Özgürlük öz güvendir. Bu yüzden bu dönemlerde kendimizi yaratıcı hissetmemiz nedensiz değildir.
Mamafih, böylesi günler, Behçet Necatigil’in söylediği gibi, söylenmemiş, ıskalanmış, ertelenmiş duyguların hatırlanmasına, hesaplaşmasına vesile olabilir. Gizli bahçelerin sorgulandığı, cesaretsizliklerin yüze vurulduğu, esirgemeyi marifet bilen kimliklerimizin hafifçe sarsılma ihtimalinin taşıdığı bu özel gün “sebeplenenlerine” kutlu, hakkını vermeye çalışanlara “mutlu” olsun.
Paylaş