Paylaş
BARIŞ süreci, isminden de anlaşılacağı üzere, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve seçenekler arasından “bölünme”nin çıkarılması esasına dayanıyordu.
PKK’nın Bağımsız Kürdistan seçeneğinden vazgeçmesi, büyük ölçüde ülkenin Batı’sından kopmak istememesi nedenine bağlanabilir.
İstanbul, İzmir, Bodrum... Özetle Türkiye’nin gelişmiş yöreleri Kürtler tarafından bir cazibe ve çekim merkezidir.
Diyelim ki, bu özellik ülkedeki gerginliğe paralel zedelenmeye, laik-muhafazakar kutuplaşması kaotik bir hak almaya başladı. Hiç şüpheniz olmasın bu durum... Doğrudan bağımsız Kürdistan hayallerini tetikler. Huzurun, istikrarın, demokrasinin bağlı olarak ekonomik refahın olmadığı bir ülke, opsiyonu olanlar yönünden bir tercih nedeni olmaktan çıkar.
İşimiz kolay değil
AK Parti, hepimizin, herkesin zannettiğinden daha fazla Müslüman Kardeşler’le ilgili ve içice görünüyor.
Başbakan adeta uluslararası bir sünni organizasyonun üyesi, yönlendiricisi, bütünün kritik parçası duygusu ile hareket ediyor, izlemini veriyor.
Bu böyle ise önümüzdeki yıllar çok farklı geçecek demektir.
Bu defa bu politikanın arkasında artık ABD’nin olmayacağı anlaşılıyor.
Batı, sanki “ılımlı İslam” projesinin bir ütopya olduğunu düşünmeye başladı.
Yanı sıra ABD ekonomisi düzelme sinyalleri veriyor. Bunun anlamı, artık gelişmekte olan ülkelere saçılan dolarların geriye dönme zamanının gelmesidir.
Yani, ancak cari açıkla büyüyebilen Türkiye için ekonomik anlamda da zor bir süreç başlıyor.
“Fakir ama onurlu” mottosunun, bu defa İslami bir versiyonu bizleri bekliyor olabilir.
Önümüzde üç seçim var. Bakalım bu şartlar, bu stres bizlere neler yaşatacak. İşimiz kolay gözükmüyor.
Histerik ruhlara gün doğmamalı
ÜLKENİN siyasi atmosferi gerilince, her kesimden fütursuzlara sanki gün doğuyur.
Hepimiz, zihinlerimizde her türden görüşü serbestçe gezdirebiliriz.
Zihinler özgürdür. Oralarda isterseniz, asın kesin. Ama fikirler ağzınıza ulaştığında, kelimelere dökülürken, artık sorumluluk süzgeçini kullanma vaktiniz gelmiştir.
Sıfır toleranslı yobazlar, hangi siyasi kampa dahil oldukları önemli değil, hele toplum önünde (TV de, gazete de, sosyal medya da) fikirlerini dillendirirken dikkatli olma durumundadır.
İfade özgürlüğüne sonuna kadar tamam. Ama hastalıklı provokatör hallerine sağduyulu tedbir ve mesafe gerekiyor.
Empatinin kralı
GEZİ Parkı olaylarını, meşrebinize göre binbir veçheden değerlendirebilirsiniz.
Ama her kesimin hakkını teslim ettiği bir ”asgari” var. Orada naif, barışçı, paylaşımcı bir gençlik vardı. Tepkilerini mizahla süslemişlerdi.
Pek çoğumuz, “onlardan yansıyan ışık tüm ülkeyi sarsa, ılıman ve demokratik bir iklimimiz oluşsa” diye içimizden geçirdik.
Ama maalesef siyasiler meseleleri bambaşka bir açıdan değerlendiriyor.
Şimdi diyoruz ki, acaba, o Taksim ruhunun çekirdeğini oluşturan gençler, “Çarşı” grubu, Antikapitalist Müslümanlar... Birlikte, Kazlıçeşme’de toplanan halka da çağrıda bulunarak, Taksim’de, “darbelere hayır” mitingi yapsalar.
Maksat demokrasiyse, siyasi partilerin samimiyetlerini test etmek için, hani bu miting becerilmese de inanılmaz bir imkan oluşacaktır.
Yalıkavak Marina
BAKIN çok hassas olduğumuz bir konu vardır. Bizden lütfen Çeşme—Bodrum mukayesesinde objektif olmamızı beklemeyin.
Ulusal basın, magazinde bile Bodrum’u öne çıkarmaya kalksa fena buruluruz.
Esasında her iki yer de ayrı güzel.
Ama geçen hafta sonu Yalıkavak Marina’yı görünce, adeta nutkum tutuldu. Azeri işadamı Mübariz Mansimov’ın çok ciddi bir yatırım yaptığı anlaşılıyor.
Marina, Türkiye’de bildiğimiz klasmanların oldukça üstünde.
Çeşme, Alaçatı... Soluklanmak yok. Bisikletin pedalına, hem de bir öncekinden daha hızlı basmassan hayat hakkın daralıyor. Hadi bakalım, şapkadan tavşan çıkarma sırası sende.
Yaz düğünleri
KARNIMIZDAN konuştuğumuz, düğün sahiplerine açıkça seslendirmediğimiz ızdırabımızdır yaz düğünleri.
Zaten sınırlı olan yaz hafta sonlarını bloke ettiği yetmezmiş gibi, düğün sahibi yönünden “mecburiyet” , konuklar yönünden “ayıp olmasın” hislerinin çaresizce sentezlendiği bir tuhaf zaman israfıdır bu törenler. Üstelik başı-sonu belli monotonluğu da cabası.
Ne yediğiniz yemek yemektir, ne dinlediğimiz yüksek volümlü kakofoni, müzik. Ayrıca “ne güzel eğlendik” yalanı da üzerinize vecibedir.
Paylaş