Seküler fatiha

Haberin Devamı

BU memlekette temel ideolojik yarılma 1800’lü yılların ilk çeyreğinden başlar.
Batılılaşma hareketleri diye özetleyeceğimiz eğilim, günümüzde de etkisini göstermektedir.
Bir tarafta Arap kültürüne sempati ile bakan, Sünni mezhebinin gereklerine duyarlı kitleler.
Diğer tarafta Aleviler, gayrimüslimler, cumhuriyet değerleriyle yetişmiş ve Batı değerlerine özenmiş insanlar.
Kürtler her iki kesime de göz kırpmamakla birlikte, PKK’nın seküler karakteri nedeniyle, en azından ona sempatiyle bakanlar itibariyle ikinci kanada daha yakındır.
Cumhuriyet, milliyetçi yapısı nedeniyle gayrimüslimlere ve Kürtlere iyi gelmemiştir. Ayrıca, Diyanet denetimli Sünniliği tercih ettiğinden Alevileri de mutlu etmemiştir.
Buna rağmen bugün bu kitleler Sünniliğin baskın karakterinden tedirgindir ve hiçbir ideolojik tutarlılık kaygısı taşımadan saflaşma eğilimindedir.
Sünni kanat kendi pozisyonunu konumlandırırken, kutsallar üzerinden bir “zırh” avantajıyla hareket etmeyi mükemmel becermektedir.
Diğer kanat dağınıktır ve böylesi bir konfora sahip değildir.
Bu boşluk nedeniyle “Atatürkçülük” tedavüle sokulmaktadır.
10 Kasım’da dokuzu beş geçe çalınan korna bir tür “seküler fatiha” dır.

Haberin Devamı


SAPLA SAMAN KARIŞMASIN

Anıtkabir kutsal bir mekandır adeta.
Ve tıpkı bir “kutsal değer” gibi, kimsenin haddi değildir Atatürk’e laf söylemek.
İnsanlar Mustafa Kemal’in insani özelliklerini bile duymak istememektedir, ola ki bazı zaaflar deşifre olur diye.
Bir kurucu lider kültü, ilave güçlendirilerek “dengeleyici bir kutsala” dönüştürülmektedir.
Pek tabii bu durum abartılı bir savrulmadır.
Ancak laik kanadı da tamamen haksız görmemek gerekir.
Zira bu topraklarda din ve siyaset bu kadar iç içe girmişken, salt “dünyevi bir liderle” mücadele etmek çok zordur. Hele bu mücadele demokrasi korunarak yapılacaksa.
Her neyse, 21. yüzyılın ilk çeyreğine yaklaşırken Atatürk’ü yedekleyip manevi bir korunma alanı oluşturmaya çalışmak sapla samanı karıştırmaktır.
Kutsalları eleştirememek bizi “yenilmiş medeniyet” yapmıştır.
Mustafa Kemal’i de bu kapsama dahil etmek, ne akılla, ne bilimle, ne de vicdanla bağdaşır.

-----

Haberin Devamı

Cesur bir çıkış

İŞ ve siyaset dünyasının duayenlerinden Hasan Denizkurdu, Gözlem gazetesine verdiği demeçle yeni bir tartışma yarattı.
Denizkurdu, İzmir geleceğinin siyaset aracılığıyla yükselebileceğini ifade ediyor.
Kürtlerin Doğu ve Güneydoğu’da yaptıklarının bir benzerinin İzmir ve Ege de gerçekleştirilebileceğini belirten duayen siyasetçi, 20 kişilik bağımsız milletvekili grubuyla bölgenin haklarının korunabileceğini söylüyor.
Esasında yerel yönetimlerini güçlendirmiş bir Türkiye özlemini ifade ediyor.


AYRIMCI BÖLÜCÜ DEĞİL

Zaten, çözüm süreci sonunda sadece Kürtlere özgü bir ayrıcalıklı bir anayasal düzen planlanmıyorsa, ister istemez ekonomik menfaatleri kollayan bölgesel yapılanmalar tüm Türkiye’de gelişecektir.
Sayın Denizkurdu, anladığımız kadarıyla, “armut piş, ağzıma düş” demiyor, silkinmemizi ve gidişat böyleyse mesafe almamızı, öneriyor.
Bakınız, bu tip öneriler ayrımcı, bölücü falan değildir.
Demokrasi yerel yönetimlerin güç kazanmasıyla derinleşir ve tüm ülke için örnek modellerin oluşmasına vesile olur.
Bir ülke bütünlüğünü korumanın rasyonel ve duygusal bilincine sahip insanlar olarak kendimize güvenelim, korkmayalım, haklarımızı ertelemeyelim, kıyıda köşede kalmamıza itiraz eden, katkı koymaya çalışan görüşlere sahiplenelim.
Hasan Bey’i aykırı bulabilirsiniz. Mühim değil. O bilerek cesur bir çıkış yapıyor.
Tıpkı Nietzsche’nin sevdiğim bir sözündeki gibi.
“Abartıyorum, çünkü anlaşılmak istiyorum.”

Yazarın Tüm Yazıları